PEYGAMBER
AŞKI NASIL OLUR DEMEYİN
İŞTE TAM DA
BÖYLE OLUR
Üç kıtaya otak kuran, hükümdarlara taç
giydiren, altı yüz yıl dünya tarihine yön veren, güneş görmeyen memleketlere
İslam’ın sancağını götürmeye and içen, Mercidabık’ta, Ridaniye’de devletler deviren
şanlı Osmanlı Padişahı;
Sen ki; henüz çadırda bir beylik iken Allah’ın
kitabına saygısızlık olmasın diye sabaha kadar uykusuz kalan,
Sen ki; asırlarca her milletin rüyası olan
Konstantiniye’yi sırf Peygamber istedi diye canı bahasına da olsa feth eyleyen,
Sen ki; peygamberi evinde misafir eden Eyyübe’l
Ensari Hazretleri’nin kabrini taçlandıran ve saltanata geçerken “Senin duan
olmadan saltanat olmaz” dercesine onun huzurunda atan Osman Bey’in kılıcını
kuşanan,
Sen ki; peygamberin aşkı gönlünü yaksa da
milletin selameti uğruna bağrına taş bağlayıp kutsal topraklara ömrünce hasret
kaldın,
Sen ki; “Ben bastığın yerlerin hadımıyım”
deyip Kâbe süpürülürken kullanılan tavus kuşunun tüyünü tacına takmıştın,
Sen ki; “Nola
tâcım gibi başımda getürsem dâim, Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Resûlün, Gülü
gülzâr-ı muhabbet o kadem sahibidir, Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.” Deyip,
o mübareğin ayak izini başının üzerine koymuştun[1].
Sen
ki; Topraklarına getirdiğin Kutsal Emanetlere büyük hürmet gösterip sarayında
en güzel daireye koymuştun bu da yetmemiş Kutsal Emanetlerin bulunduğu dairede günün
her vaktinde hiç dinmeksizin Kur’ân-ı Kerim okunması için 39 hafiz tayin
ettirip 40’cı hafız olarak kendine görev biçmiştin,
Sen
ki; peygamberin hırkasını ülkeye getirip sırf onun sergilenmesi ve ziyaret
edilmesi adına kendi cebinden olmak kaydıyla bir cami inşa ettirmiştin.
Sen
ki; Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in mübarek ayak izini hiç yere indirtmeden
başlar üzerinde at sırtında hilafet makamına getirtmiştin.
Sen
ki; dünyaya gelen evlatlarına Peygamberinin ismini vererek hanedanı Ahmet,
Mehmet, Mahmud ve Mustafalarla süslemiştin.
Sen
ki; her sefer gidişinde peygamber sancağını selamlamadan yola revan olmamış ve
döndüğünde de evvela peygamber sancağına selam durmuştun.
Sen
ki; peygamberin yaşadığı toprakların halkına her yıl sure alayları ile
hediyeler mücevherler göndermeyi ibadet saymıştın.
Sen
ki; her yıl Kâbe’nin örtüsünü kendi topraklarında altın yaldızlarla hazırlıyor
Surre Alayları ile bizzat ellerinle gönderiyordun. Bir önceki örtüyü de yine ülkene
getirip, en nadide mekânlarda sergiliyordun.
Sen
ki; sırf peygamber öptü diye Hacerü’l-Esved taşını altınlarla muhafaza edip,
kopan taşları ülkende yaptırdığın muazzam camilerin içerisini yerleştiriyordun.
Sen
ki; Hicaz demiryolu yapılırken geçen trenlerin sesinden Efendimiz(s.a.v)
rahatsız olmasın diye gürültüyü azaltmak için metal değil tahta travers yapıp
altlarına da keçe döşettiriyordun.
Sen ki; aç kalma, zulme uğrama ve canı bahasına da olsa peygamber kabrini İngilize teslim etmeyen Fahrettin Paşa'ları ve şanlı askeri bağrında yetiştirdin.
Sen ki; aç kalma, zulme uğrama ve canı bahasına da olsa peygamber kabrini İngilize teslim etmeyen Fahrettin Paşa'ları ve şanlı askeri bağrında yetiştirdin.
Sen
ki; peygamberi rüyanda görüp istediği emirlere derhal riayet ederek Süleymaniye,
Selimiye, Edirne Eski Camii ve Bursa Ulu Camii’ni ve pek çok camileri külliyeleri
ile inşa ettiriyordun.
Sen
peygamber sevgisiyle donanmış koca bir yüreğin sahibi Osmanlı Padişahıydın. Ve sen
öyle sahip çıkmıştın ki peygamberine getirdiğin salâvatları duyup o da vakti
geldiğinde Sina Çölü’nü geçerken sana rehberlik etmiş ve Çanakkale Muharebeleri’nde
askerleri ile yardımına gelmişti. Sen onun sancağını adım attığın her yere
yanında, başlar üzerinde götürürken muhakkak ki o da şefaatiyle sana eşlik
etmişti…
[1]
“Nola tâcım gibi başımda getürsem dâim
Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Resûlün
Gülü gülzâr-ı muhabbet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.”
Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Resûlün
Gülü gülzâr-ı muhabbet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.”