Sayfalar

13 Ekim 2013 Pazar

PADİŞAHLARIN PEYGAMBER SEVGİSİ





PEYGAMBER AŞKI NASIL OLUR DEMEYİN
İŞTE TAM DA BÖYLE OLUR



Üç kıtaya otak kuran, hükümdarlara taç giydiren, altı yüz yıl dünya tarihine yön veren, güneş görmeyen memleketlere İslam’ın sancağını götürmeye and içen, Mercidabık’ta, Ridaniye’de devletler deviren şanlı Osmanlı Padişahı;

Sen ki; henüz çadırda bir beylik iken Allah’ın kitabına saygısızlık olmasın diye sabaha kadar uykusuz kalan,

Sen ki; asırlarca her milletin rüyası olan Konstantiniye’yi sırf Peygamber istedi diye canı bahasına da olsa feth eyleyen,

Sen ki; peygamberi evinde misafir eden Eyyübe’l Ensari Hazretleri’nin kabrini taçlandıran ve saltanata geçerken “Senin duan olmadan saltanat olmaz” dercesine onun huzurunda atan Osman Bey’in kılıcını kuşanan,

Sen ki; peygamberin aşkı gönlünü yaksa da milletin selameti uğruna bağrına taş bağlayıp kutsal topraklara ömrünce hasret kaldın,
Sen ki; “Ben bastığın yerlerin hadımıyım” deyip Kâbe süpürülürken kullanılan tavus kuşunun tüyünü tacına takmıştın,

Sen ki; Nola tâcım gibi başımda getürsem dâim, Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Resûlün, Gülü gülzâr-ı muhabbet o kadem sahibidir, Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.” Deyip, o mübareğin ayak izini başının üzerine koymuştun[1].

Sen ki; Topraklarına getirdiğin Kutsal Emanetlere büyük hürmet gösterip sarayında en güzel daireye koymuştun bu da yetmemiş Kutsal Emanetlerin bulunduğu dairede günün her vaktinde hiç dinmeksizin Kur’ân-ı Kerim okunması için 39 hafiz tayin ettirip 40’cı hafız olarak kendine görev biçmiştin,

Sen ki; peygamberin hırkasını ülkeye getirip sırf onun sergilenmesi ve ziyaret edilmesi adına kendi cebinden olmak kaydıyla bir cami inşa ettirmiştin.

Sen ki; Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in mübarek ayak izini hiç yere indirtmeden başlar üzerinde at sırtında hilafet makamına getirtmiştin.

Sen ki; dünyaya gelen evlatlarına Peygamberinin ismini vererek hanedanı Ahmet, Mehmet, Mahmud ve Mustafalarla süslemiştin.

Sen ki; her sefer gidişinde peygamber sancağını selamlamadan yola revan olmamış ve döndüğünde de evvela peygamber sancağına selam durmuştun.

Sen ki; peygamberin yaşadığı toprakların halkına her yıl sure alayları ile hediyeler mücevherler göndermeyi ibadet saymıştın.

Sen ki; her yıl Kâbe’nin örtüsünü kendi topraklarında altın yaldızlarla hazırlıyor Surre Alayları ile bizzat ellerinle gönderiyordun. Bir önceki örtüyü de yine ülkene getirip, en nadide mekânlarda sergiliyordun.

Sen ki; sırf peygamber öptü diye Hacerü’l-Esved taşını altınlarla muhafaza edip, kopan taşları ülkende yaptırdığın muazzam camilerin içerisini yerleştiriyordun.

Sen ki; Hicaz demiryolu yapılırken geçen trenlerin sesinden Efendimiz(s.a.v) rahatsız olmasın diye gürültüyü azaltmak için metal değil tahta travers yapıp altlarına da keçe döşettiriyordun.

Sen ki;  aç kalma, zulme uğrama ve canı bahasına da olsa peygamber kabrini İngilize teslim etmeyen Fahrettin Paşa'ları ve şanlı askeri bağrında yetiştirdin.

Sen ki; peygamberi rüyanda görüp istediği emirlere derhal riayet ederek Süleymaniye, Selimiye, Edirne Eski Camii ve Bursa Ulu Camii’ni ve pek çok camileri külliyeleri ile inşa ettiriyordun.

Sen peygamber sevgisiyle donanmış koca bir yüreğin sahibi Osmanlı Padişahıydın. Ve sen öyle sahip çıkmıştın ki peygamberine getirdiğin salâvatları duyup o da vakti geldiğinde Sina Çölü’nü geçerken sana rehberlik etmiş ve Çanakkale Muharebeleri’nde askerleri ile yardımına gelmişti. Sen onun sancağını adım attığın her yere yanında, başlar üzerinde götürürken muhakkak ki o da şefaatiyle sana eşlik etmişti…




[1] “Nola tâcım gibi başımda getürsem dâim 
Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Resûlün 
Gülü gülzâr-ı muhabbet o kadem sahibidir 
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.”