Sayfalar

4 Mayıs 2013 Cumartesi

DÜNYANIN EN YAŞLI ADAMI ZARO AĞA



İstanbul Eyüp Kabristanı'nda, Eyüp Sultan Camii’nin arkasından Kaşgâri Dergahına  çıkarken meşhur Piyer Loti Kahvesi'ne çıkan dik yokuşun ortasından sola doğru olan mezarların arasında dar bir yol bulunmaktadır. Bu yolun kenarındaki yeşil parmaklıklardan bir mezar taşı yükselmektedir. Heybetiyle yükselen bu mezar taşının üzerinde yazan "Bitlisli Şemsi Ağa Oğlu 157 Yaşında Ölen Zaro Ağa'nın Ruhuna Fatiha 1934" yazısından da anlaşılacağı üzere dünyanın en yaşlı insanı olarak tüm dünyaca kabul edilen Zaro Ağa bu mezarda yatmaktadır.

                     Bitlisli Şemsi Ağa'nın oğlu Zaro Ağa, tam 157 yıl yaşamış bir imparatorluk,  10 padişah, yirmi sekiz vezir-i azam,bir cumhuriyet, iki reis-i cumhur ve beş başbakan  görmüş, Cumhuriyet döneminde Atatürk’le tanışıp huzuruna çıkmıştır. Dünyanın en çok yaşayan insanı olarak tüm dünya kayıtlarında yer alan Zaro Ağa’nın koca ömrü şöyledir;

Sultan I. Abdülhamid Han’ın padişahlığı döneminde, 1777 yılında Bitlis'e bağlı Mutki ilçesinin Meydan Köyü'nde dünyaya geldi. Çocukluk dönemi doğduğu köyde geçen Zaro Ağa, 20-21 yaşlarına İstanbul’a gelir. Güçlü kuvvetli bir delikanlı olması münasebetiyle İstanbul'da yapılan şimdilerde ise tarihi değerlerimizden kabul edilen Nusretiye Camii, Ortaköy Camii, Selimiye Kışlası ve Dolmabahçe Sarayı gibi pek çok değerli yapının inşaatında çalışır.
1798 yılında askere alınır ve Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki orduda, Akka kalesinde, Napolyon’un ordularına karşı savaşan Zaro Ağa yakışıklı iri kıyım olduğu için, saray görevlilerinin dikkatini çekmiş ve askerliğini sarayda yapmıştı. 1800'lü yılların başlarında Sultan III. Selim'in emri ile Nizam-ı Cedid askerleri için inşa olunan Selimiye Kışlası'nın inşaatında çalıştı. 1826 yılında Yeniçeriliğin kaldırılması sırasında Zaro Ağa bu ocaktaydı. Ancak Yeniçeri kıyımından Ayasofya'nın mahzenlerinde saklanarak kurtulabilmişti. Zaro Ağa bu maceralardan sonra tekrar eski hayatına döner.

                      İstanbul’da ikamet edip hayatını bu şehirde idame ettirmeye çalışan Bitlisli Zaro, Sultan I. Abdülhamid, III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid V. Mehmet Reşat ve VI. Mehmed Vahdeddin ile beraber toplam on padişahın saltanatını ve Abdülmecid Efendi'nin de halifelik dönemlerini görür. Osmanlı’nın son dönemlerine damgasını vuran Kabakçı Mustafa İsyanı'nı, Yeniçeriliğin kaldırılışını, Tanzimat'ın, Birinci ve İkinci Meşrutiyet'ler ile Cumhuriyet'in ilanını da bizzat tanık olur. Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilişini, Cumhuriyetin kuruluşunu ve halifeliğin kaldırılışına görmüştür.
Cumhuriyetin kuruluşu ve halifeliğin kaldırılışından sonra dünyanın en uzun ömürlü insanı olarak basında yer ana Bitlisli Zaro, Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına çıkarılır ve  ona Sultanım diye hitap eder ve ardından şöyle söyler.
“Sultanım çok iyi şeyler ettin lakin kadınlara fazla hürriyet vermen yanlıştır”

                     Bizzat kendisinin söylemiyle uzun ve sağlıklı yaşamını çok yoğurt yemesine bağlayan Zaro Ağa, 157 yıllık ömründe Kırım Harbi, Rus Harbi, Plevne, Kafkas Savaşı, Balkan Harbi ve daha bir çok savaş görmüş I. Dünya Harbini yaşamış ve sonuçlarının getirdiği zorluklara katlanmıştı. İstanbul’un işgal yıllarında ülkenin vahim durumuna da tanık olmuştu.
Zaro Ağa Tophane'de küçücük mütevazı bir evde otururdu. Akşam yemeklerini erken yer, sofrasında bir tek yoğurt veya ayranla ekmek bulunurdu. Ve bu âdeti 100 seneden beri böyle devam etmekteydi. Soranlara "Uzun yaşamak isteyen bol bol yoğurt yesin" derdi. Rivayetlere göre 157 yıllık ömründe 20 defa evlenmişti. İstanbul'da ve Siirt'te bir çok yeni ve eski eşi vardı. İstanbul'da çalıştığı için zaman zaman Siirt'e gider, oradaki eşlerini ziyaret eder, para bırakır, tekrar İstanbul'a dönerdi. Bazen Siirt'te yeni bir eş de bulurdu. Zaro Ağa'nın bu evlenip boşanma özelliğinden dolayı bir çok çocuk ve torunu bulunuyordu. Son dönemlerinde çocuklarının ve torunlarının sayısını kendisi de bilmiyordu.

İstanbul’da uzun müddet hamallıkta yapan Bitlisli Zaro daha sonra hamallık teşkilatını kurdu. Zaro Ağa’nın ölümünden sonra İstanbul’daki hamallar bir hafta çalışmamışlardı.
Kurtuluş Savaşı sırasında 150 yaş civarında olan Zaro Ağa gayet dinç ve sağlıklı bir görünüme sahipti. Epey uzun boylu olması münasebetiyle heybetinden yanına kim gelirse gelsin kendisinden oldukça küçük görünmekteydi.
Ömrünün bu dönemlerinde uzun ömürlü olmasından dolayı epeyce ün yapan ve herkesçe tanınan Zaro Ağa Amerikalı iki Yahudi tarafından seni zengin edeceğiz vaatlerine kapılarak kimseye bildirilmeden Amerika’ya gitti.
Zaro Ağa Kurtuluş Savaşı sırasında 150 yaş civarındaydı. Yaşına rağmen dinç ve sapasağlam bir görünüşü vardı. Uzun boyluydu. Başkalarıyla yanyana geldiği zaman, diğerleri küçücük kalıyordu. Bu sebeple de bazı açıkgözler bundan faydalanmak istemişti. Seyahat için Amerikan Hükümeti müsaade vermiş, Zaro Ağa'ya bir kostüm satın alınmış, bir boncuklu entari ve bir takke yaptırılmıştı. Yolculuğa çıkarken yalnızca karısı ile vedalaşan Zaro Ağa orada ne yapacaksın? Ne yapmaya gidiyorsun diye sorulan sorulara "Ben şimdi içki aleyhtarlığı yapıyorum. Bu ana kadar ağzıma bir damla içki koymadım. Amerika'ya gidince kendimi göstererek içkinin fenalığını anlatacağım" cevabını vermiş. 
Zaro Ağa Amerika'da büyük bir törenle karşılandı. Türkiye dahil olmak üzere tüm dünya basını mecmualarında Zaro Ağa’nın Amerika’ya gitmesine büyük yer verdi. Zaro Ağa Amerika’ya gidişinden sonra hiçbir Türkle görüştürülmüyordu. Bir zaman sonra da onu Amerika’ya götüren kişiler tarafından bir kostüm giydirip sirkte insanlara para karşılığı "Dünyanın en yaşlı insanı" diyerek gösterilmeye başlandı. Bu gösteriler esnasında ise fotoğraf çektirenlerden 10, öpmek isteyenlerden ise 15 dolar alınıyordu. Bu şekilde Amerika’da diyar diyar gezdirilip teşhir edilerek sırtından para kazanılan Zaro Ağa’yı şekilden şekle soktular.  

                     Ellerine boks eldiveni takıp fotoğraflarını çektiler ve gazetede basıp "150 yaşında ama gençlere meydan okuyor" diye başlık attılar. Eline bir bardak ayran tutuşturup "150 yıllık yaşamımı ayrana borçluyum" dedirttiler. Etrafını saran genç kızlarla çekilen fotoğraflarını "150 yaşında fakat yine de çapkın" diyerek yayınladılar.  Kendisini Amerika’ya götüren kişiler işi bittikten sonra Zaro Ağa’yı tekrar aldıkları yere Tophane'deki o tahtadan küçük evine geri bıraktılar hem de beş parasız bir vaziyette.

                     Ülkeye döndükten sonra çok para kazandın zengin oldun diyen gazetecilere elini yere doğru indirip küçük bir tepe işareti yaparak şunları söylemişti: "Her akşam nah böyle para geliyordu. Amma bana beş para bile vermediler. Tok gittim, aç geldim."
Genç kızlarla gazetelerde çıkan resimlerine istinaden orada çok çapkınlık yaptın diyen kişilere de şu cevabı vermişti, "Bir kere bile yan gözle bakmadım, eşlerime ve çocuklarıma karşı sorumluluklarımı biliyorum. Ama her şeyden önce Allah'a karşı sorumluluklarım var".

Amerika’da gördüğü muameleden sonra beş parasız ülkesine dönen Zaro Ağa tam insanlara olan güvenini ve hayata karşı umudunu kaybettiği sırada dönemin Büyük Şehir Belediyesi tarafından kendisine odacılık görevi verilerek yaşamını idame ettirmesi sağlandı. 157 yaşında bulunduğu sırada Zaro Ağa bir anda hastalandı ve yatağa düştü. Zaro Ağa 29 Haziran 1934 yılında 157 yaşında Şişli Etfal Hastanesi'nde prostat kanserinden Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Ölümünden hemen sonra Adli Tıp Enstitüsü'nde otopsisinde Zaro Ağa’nın  ciğerlerinde ilerlemiş tüberküloz, kalbinde büyüme, beyin damarlarında tıkanıklık gibi önemli bir çok hastalığı olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak  Zaro Ağa üç böbrekliydi. Üç böbrekli kişilerin kanı daha fazla süzüldüğünden uzun yaşadıkları rivayet edilir. Zaro Ağa'nın böbrekleri otopsiden sonra bir kavanozun içerisinde özel bir sıvıyla uzun süre, Sultanahmet'teki Sağlık Müzesi'nde sergilendi.
Zaro Ağa'nın vefat ettiği Şişli Etfal Hastanesi'ne bütün çocukları, torunları, torunlarının torunları gelmişti. Bir torunu feryatlar ederek şunları söylüyordu: "Beni de kessinler, beni de öldürsünler... Hoy hooy öldü babaam... Dünyasına doyamadan gitti...”
Zaro Ağa ömrünün son dönemlerinde bir ara Gedikpaşa’daki Nefise Mektebi’ne çağırılarak oradaki resim öğrencilerine üç gün modellik yapmıştır. O  sıralarda okulda görevli olarak bulunan Mihri Hanım isimli resim öğretmeninin anılarından öğrendiğimiz bilgiye göre üç günlük modellikten sonra Zaro Ağa bir daha okula uğramıyor. Bunun sebebini soranlara ise Bitlisli Zaro Ağa kendi şivesi ile şu cevabı veriyor.
“Kızlar hep gelip bana bakiyler. Aha biyle biyle göz kırpiyler. Sonra başımı, yanağımı okşiyler. Buraya bah, beri bah dirler. Hangisine bahayim bilmirem. Hepsi huriler gibi, bir iki dene olsa ne ise emme ben bu kadar kızı nideyim. Daha gitmem valla."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder