Maceralı bir hayatın düşündürücü son sözü,
tarihten bir anekdot...
Fransız şair, yazar, devlet adamı Victor Hugo hayatı boyunca
pek çok değerli esere imza atmış; tiyatro
yapıtları, şiirleri ve romanlarıyla başarıdan başarıya koşmuştur. Kendisini öne
çıkaran çalışmaların başında 1862 yılında yayınladığı ve başyapıtı sayılan Les
Miserables (Sefiller) adlı romanı
gelmektedir. Bunun ardından 1866
yılında yayınladığı Les Travaillerurs de la Mer (Deniz İşçileri)
ve L'Homme gui Rit (Gülen Adam) gibi önemli romanları sayesinde kendisini
dünya edebiyatında başrole oturtmuştur.
Edebi yönünün yanında ateşli bir cumhuriyet ve demokrasi
yanlısı olarak rejimi eleştiren yazılar yazması ve izlediği politika sebebiyle
1851 yılında ülkesinden kaçmak zorunda kalmış, Fransa’da cumhuriyetin yeniden
ilan edilmesinin ardından Paris’e dönmüştür. Yazarlığının
haricinde bir aile reisi ve baba olan Victor Hugo’nun çok sevdiği kızı
Leopoldine'nin 1843'de kazayla boğularak ölmesi üzerine 1852 yılına kadar
hiçbir eser vermeyerek adeta küskün bir hayat yaşadı.
Victor Hugo Paris’e dönmesinin ardından kurulan cumhuriyetle
beraber Ulusal Meclise seçildi. Bu sayede Fransa’nın en seçkin ve saygın
insanlarından biri oldu. Meclis’te Paris Komünü için verdiği çaba netice
vermeyince giderek siyasal ve toplumsal yaşamdan uzaklaştı.
Yurdunun ve halkının çıkarlarını savunması nedeniyle tam
yirmi yıl sürgünde kalan ve birde evlat acısı ile yüreği dağlanan Victor Hugo
debdebeli ve maceralı bir hayatın ardından 83 yaşında Fransa’da ölüm döşeğinde
iken;
"Tanrı'ya inanıyorum, ahirete inanıyorum; fakat hiçbir
kilise papazını başımda istemiyorum. Beni seven bütün dünya insanlarının
gönülden dualarını bekliyorum. Bu benim için kâfidir."
diyerek 22 Mayıs 1885 yılında hayata
gözlerini yumdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder