Sayfalar

9 Temmuz 2013 Salı

Süleymaniye Camii'ndeki İs Odası







Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Süleymaniye Camii, 1550 yılında yapılmaya başlanmış, külliyesi ile beraber tam olarak 1557 yılında yapımı tamamlanmıştır. Mimarisindeki incelik ve görünüşündeki heybet, Osmanlı’nın o dönemdeki gücünü bir kez daha dünyaya ispatlamıştır. Ana kubbesi, yan kubbeleri, minareleri ve olgun yapısıyla Haliç sırtlarında bakışları ve ilgiyi hemen kendisine çeken Süleymaniye Camii, hiç şüphesiz dünya mimarlık tarihinin en önemli eserlerinden biridir ve her dönemde İstanbul’a damgasını vurmuştur.

Oldukça ihtişamlı bir devirde haşmetli eserlere imza atmış olan Mimar Sinan, “kıyamete kadar yıkılmayacak olan kalfalık eserim” diye nitelendirdiği Süleymaniye Camii’ne şüphesiz büyük önem vermiştir. Öyle ki; yaptığı onlarca eserden ziyade Süleymaniye’yi çok önemsemiş, bu büyük külliyeye türlü sırlar gizlemiş ve adeta bir ressam gibi yaptığı eserin alt sağ köşesine, adeta imza niteliğinde kabrini hazırlamıştır.

İçerisindeki akustiğinden, kubbelerini taşıyan fil ayaklarına, örümcek ağına karşı konulan devekuşu yumurtalarından cevahir minaresine kadar birçok manidar sırrı bünyesinde barındıran Süleymaniye Camii’nin “İs Odası” ise, anlaşılması ve genç nesillere anlatılması gereken tarihi değerlerden belki de en önemlilerinden biridir.

Mimar Sinan bu büyük ve haşmetli Camii tamamladıktan sonra, o dönemde elektrik olmadığı için Camii içerisine 275 adet kandil ve mihrabın iki yanına da dev mumlar koydurarak yapının aydınlanmasını sağladı. Daha sonra ise bu kandillerden ve mumlardan çıkan isin Camii içerisine ve özellikle kubbeye zarar vermemesi için orta kapının hemen üst tarafında bir oda yaptı. Ve Camii içerisinde kubbeye yakın olan bölümlere karşılıklı olan iki adet menfez açarak kandillerden ve iki adet büyük mumdan çıkan isin hava akımına uğrayıp, mihrabın tam aksi yönüne hareket ederek, kapının üstünde dışarı açılan 4 adet pencereden içeriye çekilip bu is odasına girmesi sağlandı.

Mimar Sinan hava akımının is odası yönüne olmasını sağlamak için Camii “İs Odası” merkezli yapmıştır. Bu şekilde Camii’ye hiç zarar verilmeden, isler hazırlanmış olan bu “İs Odası”na kolayca toplanmış ve kurduğu özel nemlendirme sistemi ile isler odanın duvarlarına yapışmıştır. Daha sonra ise isler duvarlardan kazınıp bir kaba koyulmuş ve içerisine baharat ve su katılarak İs Mürekkebi elde edilmiştir. Elde edilen İs Mürekkepleri ile yüzyıllar boyunca dini, siyasi, idari pek çok ferman ve berat yazılmıştır.

Elde edilen mürekkepler Surre Alaylarındaki develerin boyunlarına takılarak kutsal topraklara gönderilmiş, geri döndüklerinde ise kutsal topraklara giden mürekkepler özel hattatlara verilerek Kur’an-ı Kerim’ler yazdırılmıştır. Hattatların kamışı ile birleşen mürekkeplerden nice Kur’an-ı Kerim’ler, hat levhaları ve dualar yazılmış ve bu eserler günümüze kadar ulaşmışlardır. Rivayetlere göre dönemin en önemli Hattatı Ahmet Karahisari pek çok yazısını Süleymaniye Camii’nin içerisindeki “İs Odası”ndan aldığı mürekkeple yazmıştır.

Bunlara eklememiz gereken diğer bir unsur ise,  mumlardan çıkan islerin “İs Odası”na ulaşması için açılan menfezlerin birinden bakıldığında yalnızca camii içindeki Allah yazılı levha, diğerinden bakıldığında ise yalnızca Muhammed yazılı levhanın görünüyor olmasıdır.  Tüm bunlar asla rastlantı değil, Mimar Sinan’ın yine ince bir hesapla bunları ayarlamış olmasındandır.


Birinci Dünya Harbi döneminde tümüyle unutulan, Cumhuriyet döneminde ise hiç hatırlanmayan bu “İs Odası”, seksenli yıllarda ayakkabı ile girilip özel dostlar gezdirilen Süleymaniye Camii gibi harap ve bitap halde 2008 yılına kadar gelmişti. İs Odası’nın duvarlarını kimi boş yere karalamış, kimi aşkını yazmış, kimi sevmediği kişiye küfrünü kazımış, kimide hatırasını dillendirmişti. Bu şekilde içler acısı ve Mimar Sinan’ın kemiklerini sızlatacak bir durumda olan İs Odası, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Süleymaniye Camii’ni genel restore çalışmasından sonra aslına uygun hale getirilmeye çalışılan “İs Odası” günümüzde belki yapılma amacını ifa etmiyor lakin, şimdilerde gelecek ve görüp tefekkür edecek ziyaretçilerini bekliyor….


“Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyor,
       fakat hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.”

Oscar Wilde'nin söylediği gibi bizler hiç bir şeyin değerini bilemeyen tarihine, tarihi kültürüne sahip çıkamayan bir topluluk haline geldik. Bizler inkıtaya uğradık lakin artık farkına varmanın ve sahip çıkmanın çoktan zamanı gelmiş durumda. Dünyada eşi benzeri olmayan Sis Odası'nın ve dahi milyonlarca tarihi değerin farkına varan bir tolum olmamız ve değerlerimize sahip çıkmamız temennisi ile.....                                         


Nermin Taylan......

2 yorum:

  1. beyinsiz insanımız sis odalarını ne hale getirmiş malesef.. bunların tarih neyine ecdad neyine..

    YanıtlaSil
  2. Bu güzel bilgi için teşekkürler

    YanıtlaSil