Sayfalar

3 Nisan 2013 Çarşamba

OSMANLI SARAYINDA HAREM VE CARİYELİK






Osmanlı Tarihinin en çok tartışılan konuları arasındadır Padişahın aile hayatı veya Harem. Bazı yazarlar tarafından padişahların harem hayatları ve eşleri ile olan münasebetleri sefahat ve gayr-ı meşru tarzda bir eğlence hayatı gibi takdim edilmekte, bilgiden yoksun gerçeğinin tam aksi yansıtılmaya çalışılmaktadır. Bu tip yazarların dayandıkları noktalar genelde Avrupalı gözlemcilerin, gezginlerin veya düşünürlerin hayal ürünü eserleridir.
Tamamıyla Avrupalıların gözlerinden, kulaktan dolma hikayelerden esinlenerek kafalarında canlandırdıkları Harem tasvirleri öylesine abartılmıştır ki; yağlı boya resimlere, romanlara, tiyatro yapıtlarına gerçeğinden çok uzak bir şekilde konu olmuştur. Bundan dolayıdır ki; bir padişahın hanımını konu eden ve cinsel fanteziler üzerine kurulu romanlar daha fazla talep görmektedir. Tarihini dizi filmlerden, cinsel fantezi içerikli harem romanlarından, ünlü ressamların yağlı boya tablolarından öğrenmeye çalışanlar büyük yanılgıya düşmekte, gerçeğinden uzak bilgilerle aydınlanmaya çalışmaktadırlar.
Oysa meseleyi ciddi ve ilmi bir biçimde ele alan yerli yabancı tarihçiler, tamamıyla belgelere dayanan araştırmacı yazarlar ve ilim adamları harem sakinlerinin yaşantısına, haremin nasıl işlediğine dair pek az bilginin mevcut olduğuna vakıftırlar. Harem; isminin de gereği gibi yabancıların gözlerinden gizlenerek Batılıların düşündüğü misalde Osmanlı Sarayı’nda bir ”Yasak Şehir”dir. Haremin içindeki hayat, konuşmalar ve işleyiş asla tam olarak dışarı yansımamış, haremde yaşayanlarla beraber bir sır olarak mezara gitmiştir.  

HAREM NEDİR?
Harem; girilmesi yasak yer anlamına gelir. Genellikle ev reisinin kadınları, cariyeleri ve çocuklarıyla yaşadığı yer demektir. Haremin asıl adı ise Dar’üs-saade’dir. Anlamı ise Saadet Evi demektir. Osmanlı Sarayı’ndaki Harem ise padişahın annesi, eşleri, cariyeleri ve çocuklarının yaşadığı, hayatlarını idame ettirdikleri yerdir. Batılı kaynaklarda yer aldığı gibi Harem, binlerce cariyenin olduğu, cariyelerin çıplak bir şekilde dolaştığı ve padişahın içeri girip istediği cariye ile gayr-ı meşru hayat yaşadığı bir yer değildir. Çünkü bu tarz bir yaşam hem Müslüman ahlakına hem de islamda’ki cariye hukukuna tamamıyla aykırıdır.
CARİYELİK VE KÖLELİK
Kölelik meselesi tarihin en eski devirlerine kadar uzanır. Eski çağın büyük şehirlerinde esir pazarları vardı. Esirler buralarda satılırlardı. Eski Mezopotamya, Yunanistan, Roma ve Mısır’da hemen hemen bütün işler esirler, köleler tarafından yapılırdı. İslamiyet’ten önce Araplarda esir ticareti ile uğraşırlardı. İslamiyet geldiğinde kölelik kaldırılmamış onlara hak tanınmıştı. Kur’an-ı Kerim’de kölelerin hukukunu belirleyen ayetler vardır.
İslam da kölelik, harp halinin tabii bir neticesi sayılan hukuki bir durumdur. Bizzat harbe katılanlar ve teşvik edenler, esir alınınca, iki çeşit muameleden birisinin yapılması hakkında devlet başkanına (halifeye) yetki tanınmıştır. Bunlar da, ya öldürülür veya köle yapılır. Mal karşılığında salıvermek kaldırılmıştır. Harbe katılmamış ve teşvikte de bulunmamış yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve din adamları öldürülmezler. Çocuk annesinden ayrılmazdı.

               İslam hukukuna göre beş sınıf köle bulunur:
               1. azad edilmesi söz konusu olmayanlara“Kınn” denir.
               2. Azadı, efendisinin ölümüne bağlı olanlara “müdebber” denir.
               3. Bir bedel karşılığında azad edilmek üzere efendisiyle bir sözleşme yapmış köleye “mukateb”, cariyeye de “mukatebe” denir. Böyle olan bir kimseye, bir an evvel hürriyetine kavuşması için zekat verilebilir. Fakat bir kimse kendi mukatebine zekatını veremez.
              4. Kısmen azad olup, hürriyetini tamamen elde edebilmesi için çalıştırılan köle ve cariyeye “müstes’i” denir.
              5. Efendisinden çocuk doğuran cariyeye“Ümm-i veled” denir.
              Birinci grupta yer alan kölelerin dışındakiler satılamaz ve hediye edilemez. Köleler her türlü şahsi haklara sahiptir. Şu kadar var ki, efendilerinin mirasçısı olamazlar. Efendilerinin izin vermesi halinde onların velayeti altında evlenebilir, ticaretle meşgul olur, ilim tahsil ederler. Şahsiyetine karşı işlenen her türlü tecavüzden korunur. Köleye karşı suç işleyenler cezalandırılırdı. Haksız yere köleyi dövmek ve başka türlü cezalandırmak yasak edilmiştir. Efendisi, köleye lazım olacak din bilgilerini öğretir, onu cahil bırakmazdı
Bu sebeplerdendir ki; Müslüman ve Türkler cariyelerine çok iyi davranmışlar, her türlü haklarına riayet etmişlerdir. Cariye efendisinin bir eşyası gibidir. Onu arzu ettiği şekilde kullanabilir, satabilir, hibe edebilir, hediye olarak başkasına verebilir veya azad edebilirdi. Ancak nikah kıymadan onunla birlikte olabilmesi için onu satın alırken odalık veya cariye olarak satın alması gerekmektedir. Evvela hizmetli olarak satın alınan bir cariye ile sonradan batılıların lanse ettiği gibi düşüp kalkılması söz konusu bile değildir.

OSMANLI SARAYINDA CARİYELER
Evet bir çok yerli ve yabancı yazar, Osmanlı padişahlarının saraylarında yüzlerce cariye olduğunu ve padişahların bu cariyelerin tümüyle düşüp kalktığını öne sürmektedirler. Bu iddiaların hakikatle hiçbir ilgisi yoktur. Osmanlı sarayındaki cariyelerin çoğu saraydaki hizmetlilerdir. Yüzlerce cariye içerisinde padişah ancak onun için seçilip özel eğitimden geçen birkaçıyla birlikte olabilir, diğerlerini ne bilir nede görürdü. Cihana hükmeden bir Osmanlı padişahının saraydaki bir hizmetçi ile birlikte olabilmesi söz konusu bile değildir. Bu konuda bilinen bir gerçekte şudur ki; bir çok padişah eşini kendisi seçmemiş, validesi tarafından sunulan eşe rıza göstermiş, aşık olsalar dahi bu ancak ona sunulan cariyelerle yaşayabilmişti.
Nitekim bazı oryantalist yazarlar tarafından yansıtılan bir yanlışta şudur. Saraydaki cariye köle olduğundan sözde bir kölenin açık kıyafetle veya çırılçıplak padişahın karşısına çıkması İslam’a göre haram sayılmaz bundan dolayı Osmanlı Sarayı, harem dairesinde cariyeler çırılçıplak eğlence düzenler veya o şekilde havuza girerlerdi. Çırılçıplak eğlenen cariyeleri padişah izler ve istediğiyle birlikte olurdu. Kitaplarda yer alan bu cümlelerin yanı sıra Osmanlı Sarayı Harem dairesini tasvir eden nice resimler bu şekilde insanlığa sunulmuştur.
Oysa durum bunun tam aksinedir. Cariye temizlik ve benzeri gibi işlerde bulunduğundan saçının hafif açı olması veya kollarının görünmesi iş esnasında efendisinin bu şekilde onu görmesi İslam’da yasak edilmemiş izin verilmiştir. Ancak batılıların anlattıkları ve tasvir ettikleri gibi çırılçıplak efendilerinin karşılarına çıkmaları şer’an uygun değildir. Ve sarayda bu şekilde bir hayatın devam ettiği iddiası son derece yalan ve bir o kadar da çirkindir.
Osmanlı Sarayında bu durum daha da önem arz etmektedir. Padişahlar şeriatın emirlerine uymuşlar, odalık olarak almadıkları cariyeleri hizmetli etmişler, sarayda cariyeler arasında mertebelere çıkarmışlar, haremde kaldıkları müddetçe maaş bağlamışlar, belirli yılları doldurup olgunluk çağına gelenler iyi insanlarla evlendirerek artlarından çeyiz vermişlerdir.
Osmanlı Sarayı’nda Orhan Bey döneminden beri esirlerin olduğu bilinmektedir. İlk zamanlarda savaşlarda kazanılan esirler saraya alınmıştır. Daha sonraları sahil kasabalarından köyleri basılarak esir edilen güzel kızlar hediye olarak saraya yollanmıştır. Bazı dönemlerde ise, esir pazarlarında satışa çıkan güzel ve endamlı kızlar Osmanlı Saray’ı için alınmıştır.

OSMANLI SARAYINDA CARİYELERİN HAREM YAŞANTISI
Osmanlının ilk zamanlarında savaş yapılan uluslardan cariye olan kızlar saraya alınmıştır. Nadir olarak ele geçirilen güzel kızlar komutanlar tarafından hediye olarak padişahlara sunulmuştur. Bazen de devlet adamları tarafından seçilen güzel kızlar sultanlara hediye edilmiştir. Başta sadrazam olmak üzere, divan azaları, sancakbeyleri, valiler, padişahların kızkardeşleri yetiştirdikleri cariyeleri hünkara sunmak için çaba sarf ederlerdi. Bu son yüzyıla kadar devam etmiştir. Son yüzyılda Osmanlı esirlerin alınıp, satılmasını yasaklamıştır. Fakat Kafkasyalılar kendi rızalarıyla kızlarını saraya vermeye devam etmişlerdir.
Bunların aralarında güzelleri ve becerikli olanları özenle seçilip haremde eğitime tabi tutulmuş, diğerleri ise satılmıştır. İlk dönemlerde daha çok Rus, sonraki dönemlerde de Çerkez, ve Kafkasyalı kızlar tercih edilmiştir. Ancak en son döneme bakılacak olursa birkaçı dışında saraya alınan tüm cariyeler Kafkasyalılardan oluşmaktadır.
Bir şekilde Osmanlı Sarayı Harem dairesine alınan kızlar bir dizi dil, din, dikiş, nakış, çalgı, okuma, yazma, güzel konuşma, güzel yürüme gibi derslerden geçtikten sonra becerilerine göre görevlere verilirlerdi. Zamanla beceri ve zekalarına göre usta, kalfa, haznedar gibi mertebelere yükselirler ve mertebelerine göre maaş alırlardı. Padişaha hediye edilen cariyeler ise daha özenli bir ilgiye mazhar olur, mükemmel derecede bir eğitime tabi tutulurlardı. İleride padişah eşi, şehzade annesi, ve Valide Sultan olacağı göz önüne alınarak içlerinden en iyileri seçilir, eğitimleri tamam olduktan sonra Valide Sultan tarafından layık görülürlerse padişaha sunulurlardı. Haremde yaşayanlar bir piramite benzetilirse eğer, Piramitin kaidesini cariyeler, reisini de valide sultan işgal eder. İkisi arasında kalfalar, ustalar, odalıklar, ikballer ve kadın efendiler yer alır.
Harem halifenin evi idi. Herkes Kur’an-ı Kerim okumalı ve ibadetini yapmalıydı. Bundan dolayıdır ki hareme alınan cariyelerin çoğuna Kuran öğretilirdi.  Bunların yanı sıra nezaket ve görgü kuralları, dikiş dikme, dantel işleme, örgü örme, bazı cariyeler çalgı çalma ve oyun oynama gibi alanlarda eğitimden geçer ve terbiye edilirlerdi. Bu sebeple Harem, bir kültür okulu ve bir nezaket yuvası olarak karşımıza çıkmaktadır. Nasıl Enderun Mektebi yüksek devlet memurlarını yetiştiren bir okul ise, Haremde güzel ve müsait cariyeler için böyle idi.
Hatta rivayet edilir ki; Eski Saraylılar, yeni gelen acemiler ”Sarayda terbiye olmayan, hiçbir yerde terbiye olmaz. Burası terbiye ve ilim mektebidir” korkuturlarmış.
Osmanlı Sarayı Harem dairesinde yaşayanların (harem ahalisi) harem dışındakilerle irtibatları olmazdı. Günleri, yemek, içmek, ibadet, ilim ile geçer haremin dört duvarı arasında hayatlarını idame ederlerdi. Dışarı çıkmadıklarından harem kadınlarının her hangi bir dış örtüsü yoktu. Sultan II. Mahmud zamanında harem kadınlarının dışarı çıkmalarına izin verilmiş, gezini ve eğlence yerlerine gidebilmişlerdir. Onun öncesinde bu ve benzeri şeyler söz konusu bile değildi. Harem kadınları dışarı çıkarlarken vücutlarını tamamen örten feracelerini giyerek dışarı çıkar, ancak izin verilen yerlere gidebilirlerdi. Haremden çıkacakları sırada binecekleri araba, veya kayık kat kat örtülerle kapatılır, kadınların hiçbir şekilde görünmemesi için önlemler alınırdı. Gittikleri yerlerde ise harem ağaları her daim yanlarında olur, gözükmemeleri için çaba sarf ederlerdi.

CARİYELERİN SARAYDAKİ YAŞAM KOŞULLARI
Şimdilerde Topkapı Sarayı Harem Dairesine girildiği zaman insan adeta ürker. Dar koridorlar, rutubetli odalar, daracık kafesli dehlizler, küçük karanlık daireler insanın ruhunu sıkar kasvete boğar. Ancak bir dönem dünyaya hükmetmiş olan Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Dolmabahçe’ye nakledilmeden önce böyle değildi.
Haremin 400 e yakın odası tamamıyla güzel eşyalarla bezenmiş, duvarlar hoş çinilerle süslenmişti. Valide Sultan, kadın efendiler, ,ikballer, şehzadeler, kalfalar, gözdeler ve ustaların daireleri en değerli yabancı kumaşlarla tezyin edilmişti. Dairelerin tabanı mevsimine göre, Mısır halıları, Nihailer, İran halı ve seccadelerle örtülü idi. Her odanın tavanında billur fenerler, duvarlarında ise altından, gümüşten kandiller bulunurdu. Odalarda dünyanın dört bir yanından getirilmiş billur altın ve gümüş kaplar bulunurdu.
Duvarlardaki oyma ve kakma süsler hareme ayrı bir güzellik katardı. Altın, gümüş, inci, lâl, çini ve yazılar odaların en güzel süsleri idi. O devrin harem ahalisi bu şekilde güzellikler içerisinde yaşarlardı.
Saraya alınan cariyeler yaşlarına göre, akran olanlar bir odaya konurdu. Bu odaların bazıları 30, bazıları 50, bazıları da 100 kişi alacak büyülükteydi. Yatakları yünden yapılmış idi.  Cariyeler bu odalarda kerevetler üstünde yatar, aralarında çıkabilecek uygunsuzlukların engellenmesi için her 10 yatak arasına bir yaşlı kadın verilirdi. Haremde bütün gece ışıklar sönmez, dairelerde lambalar yanardı.
Haremin alt katında hastalar için yapılmış olan şifahane vardır. Sağlık durumu bozulan cariyeler burada şifa olur şifacı ebeler tarafından tedavi olunurdu. Cariyelerin hastalıkları geçmezse burada müşahede altında tutulur, sağlığına kavuşunca işine geri dönerdi.
Cariyelerin bir çoğu hizmet için saraya alındığından, kalfalara teslim edilir, yıkanıp paklandıktan sonra, idareciler tarafından çamaşır, külhan, kiler, sofra gibi genel hizmetlere verilirlerdi. ileride çok güzel olacakları belirlenen kızlar, haznedarlara ve kalfalara bırakılır,  yetiştirilmeleri emredilirdi. Cariyeler görev ve mertebelerine göre maaş alır, bu maaşlarını evlilikleri için saklarlardı. Bazıları ise mübarek günlerde hayır yaparak insanlara yardım ederlerdi.
Osmanlı Hareminde ki cariyelerin sayısını gösteren ilk liste Sultan I.Mahmud zamanına aittir. Onun öncesinde haremde kaç kişi olduğu bilinmemektedir. Limizde mevcut listeye göre haremdekilerin dağılımları şöyledir.
Kilerde 17, külhanda 6, türlü kişiler yanında 23, Şehzade Osman’ın dairesinde 19, Şehzade Mehmed’in dairesinde 14, Şehzade Mustafa’nın dairesinde 13, Şehzade Beyazıd’ın dairesinde 12, Şehzade Numan’nın dairesinde 14, Abdülhamid’in dairesinde 7, başkadın dairesinde 20,ikinci kadın dairesinde 11, üçüncü cariye vardır.  kadı dairesinde 14, dördüncü kadın dairesinde sekiz, beşinci kadın dairesinde 10, altıncı haznedar kadın dairesinde 13, baş ikbal dairesinde 6, üçüncü ikbal dairesinde 4, dördüncü ikbal dairesinde 5 cariye vardır. Tüm cariyelerin sayısı 456’yı buluyordu.
Ve bu cariyelerin I.Mahmud döneminde aldıkları maaşlar şöyledir; 4 cariye günde 30, iki cariye günde 25, bir cariye günde 20, 12 cariye 15, 28 cariye 10, 152 cariye de günde 5 akçe gündelik alıyorlardı. Bu maaşlara her yıl veya senenin belirli zamanlarında zam yapılıyordu.
Resmi kayıtlarından da anlaşılacağı üzere Valide Sultan, kadınefendiler, şehzadeler vesaire gibi kişilerin dairelerinde onların ihtiyaçlarını görmek için hizmetli cariyeler vardı. Osmanlı Sarayı’nda ki cariyelerin tümü batılıların yansıttığı gibi cariyeler padişahın birlikte olduğu kadınlar değillerdi. Ayrıca tümü çalışmalarının karşılığını dolu dolu almaktaydı.
Padişah için yetiştirilen cariye ise eğitimleri tamam olduktan sonra, güzelce yıkanır, süslenir ve padişaha sunulurdu. Sabah olunca padişah kalkar, ütün elbiselerin değiştirir, başka bir odaya geçerdi. Veya devlet işleri ile meşgul olurdu. Odalığına, yani geceyi birlikte geçirdiği cariyeye memnuniyet derecesine göre, para, altın, mücevherat, vesaire gibi hediyeler gönderirdi. Artık has odalık olduğundan kendisine  bir daire tahsis edilir, emrine cariyeler verilirdi. Eğer padişahtan bir çocuğu olursa ikbal veya kadın efendi sınıfına yükselirdi. Birkaç erkek evladı dünyaya geldiğinde ise saraydaki nüfuzu ve mertebesi artardı. İlk erkek çocuğu doğuran kadın başkadın olurdu. Eğer padişah kendisinde hoşlanmaz, bir daha arzu etmezse bendegandan birisiyle evlendirilirdi.

SARAYDA GÖREVLERİ BİTEN CARİYELERİN AKIBETİ
Saraydaki hizmetçi cariyeler, kalfa veya ustalar, cariyelik süreleri olan dokuz yılı doldurduktan sonra saraydan ayrılabilirler. Bilhassa evlenme isteyenler Çırağ edilmelerini rica etmek için efendilerine mektup yazar arzı hal ederek ricada bulunurlardı. Padişahtan izin çıktıktan sonra derhal Çırağ kâğıtları doldurulurdu. Dokuz hizmet yılı dolduran cariyelere de hüviyete kavuşma kâğıdı olan azadname ”ıtıkname” verilirdi. 
Cariyeler kendilerine verilen bu ıtıknameyi küçük ufak bir kağıtla nuska şeklinde göğüslerinde taşırlar, öldüklerinde de bununla gömülürlerdi. Birçokları kendilerine verilen azadnameyi yırtar sarayda kalmaya, hizmet etmeye devam ederlerdi. Çırağ edilenler ise saray dışında bir eve yerleştirilir ve evlendirilirlerdi.  Yine çırağ edilen cariyelere saraydan ayrılırken, elmas yüzüğü ve küpesi, altın saati, bir çift gümüş kaşığı ve hanesinin tüm levazımatı verilir, çırak edilirdi. Evlenecek olan cariyelere ise efendisi tarafından çeyiz babında daha fazla eşya veriliyordu.
Cariyelere verilen eşya, konak vesaire ile yetinilmiyor, sonradan mağdur duruma düşmemeleri için bazı takviyeler yapılıyordu. Kocaları ölen saraylılara bakılıyor er türlü ihtiyaçları karşılanıyordu.  Çırak edilenler hala padişahı efendi, baba tanıdıklarından şeriat hükümlerine göre ve insanlık düşüncelerine uyarak onlara bakıyor, kötü durumlara düşmeleri önleniyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder