Osmanlı Tarihinin en çok
tartışılan konuları arasındadır Padişahın aile hayatı veya Harem. Bazı yazarlar
tarafından padişahların harem hayatları ve eşleri ile olan münasebetleri
sefahat ve gayr-ı meşru tarzda bir eğlence hayatı gibi takdim edilmekte, bilgiden
yoksun gerçeğinin tam aksi yansıtılmaya çalışılmaktadır. Bu tip yazarların
dayandıkları noktalar genelde Avrupalı gözlemcilerin, gezginlerin veya
düşünürlerin hayal ürünü eserleridir.
Tamamıyla Avrupalıların
gözlerinden, kulaktan dolma hikayelerden esinlenerek kafalarında
canlandırdıkları Harem tasvirleri öylesine abartılmıştır ki; yağlı boya resimlere,
romanlara, tiyatro yapıtlarına gerçeğinden çok uzak bir şekilde konu olmuştur.
Bundan dolayıdır ki; bir padişahın hanımını konu eden ve cinsel fanteziler
üzerine kurulu romanlar daha fazla talep görmektedir. Tarihini dizi filmlerden,
cinsel fantezi içerikli harem romanlarından, ünlü ressamların yağlı boya
tablolarından öğrenmeye çalışanlar büyük yanılgıya düşmekte, gerçeğinden uzak
bilgilerle aydınlanmaya çalışmaktadırlar.
Oysa meseleyi ciddi ve ilmi
bir biçimde ele alan yerli yabancı tarihçiler, tamamıyla belgelere dayanan
araştırmacı yazarlar ve ilim adamları harem sakinlerinin yaşantısına, haremin
nasıl işlediğine dair pek az bilginin mevcut olduğuna vakıftırlar. Harem;
isminin de gereği gibi yabancıların gözlerinden gizlenerek Batılıların
düşündüğü misalde Osmanlı Sarayı’nda bir ”Yasak Şehir”dir. Haremin içindeki
hayat, konuşmalar ve işleyiş asla tam olarak dışarı yansımamış, haremde
yaşayanlarla beraber bir sır olarak mezara gitmiştir.
HAREM NEDİR?
Harem; girilmesi yasak yer
anlamına gelir. Genellikle ev reisinin kadınları, cariyeleri ve çocuklarıyla
yaşadığı yer demektir. Haremin asıl adı ise Dar’üs-saade’dir. Anlamı ise Saadet
Evi demektir. Osmanlı Sarayı’ndaki Harem ise padişahın annesi, eşleri,
cariyeleri ve çocuklarının yaşadığı, hayatlarını idame ettirdikleri yerdir.
Batılı kaynaklarda yer aldığı gibi Harem, binlerce cariyenin olduğu,
cariyelerin çıplak bir şekilde dolaştığı ve padişahın içeri girip istediği
cariye ile gayr-ı meşru hayat yaşadığı bir yer değildir. Çünkü bu tarz bir
yaşam hem Müslüman ahlakına hem de islamda’ki cariye hukukuna tamamıyla
aykırıdır.
CARİYELİK VE KÖLELİK
Kölelik meselesi tarihin en
eski devirlerine kadar uzanır. Eski çağın büyük şehirlerinde esir pazarları
vardı. Esirler buralarda satılırlardı. Eski Mezopotamya, Yunanistan, Roma ve
Mısır’da hemen hemen bütün işler esirler, köleler tarafından yapılırdı. İslamiyet’ten
önce Araplarda esir ticareti ile uğraşırlardı. İslamiyet geldiğinde kölelik
kaldırılmamış onlara hak tanınmıştı. Kur’an-ı Kerim’de kölelerin hukukunu
belirleyen ayetler vardır.
İslam da kölelik, harp halinin tabii bir neticesi
sayılan hukuki bir durumdur. Bizzat harbe katılanlar ve teşvik edenler, esir
alınınca, iki çeşit muameleden birisinin yapılması hakkında devlet başkanına
(halifeye) yetki tanınmıştır. Bunlar da, ya öldürülür veya köle yapılır. Mal
karşılığında salıvermek kaldırılmıştır. Harbe katılmamış ve teşvikte de
bulunmamış yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve din adamları öldürülmezler. Çocuk
annesinden ayrılmazdı.
İslam hukukuna göre beş sınıf köle bulunur:
1. azad edilmesi söz konusu olmayanlara“Kınn” denir.
2. Azadı, efendisinin ölümüne bağlı olanlara “müdebber” denir.
3. Bir bedel karşılığında azad edilmek üzere efendisiyle bir sözleşme yapmış köleye “mukateb”, cariyeye de “mukatebe” denir. Böyle olan bir kimseye, bir an evvel hürriyetine kavuşması için zekat verilebilir. Fakat bir kimse kendi mukatebine zekatını veremez.
4. Kısmen azad olup, hürriyetini tamamen elde edebilmesi için çalıştırılan köle ve cariyeye “müstes’i” denir.
5. Efendisinden çocuk doğuran cariyeye“Ümm-i veled” denir.
Birinci grupta yer alan kölelerin dışındakiler satılamaz ve hediye edilemez. Köleler her türlü şahsi haklara sahiptir. Şu kadar var ki, efendilerinin mirasçısı olamazlar. Efendilerinin izin vermesi halinde onların velayeti altında evlenebilir, ticaretle meşgul olur, ilim tahsil ederler. Şahsiyetine karşı işlenen her türlü tecavüzden korunur. Köleye karşı suç işleyenler cezalandırılırdı. Haksız yere köleyi dövmek ve başka türlü cezalandırmak yasak edilmiştir. Efendisi, köleye lazım olacak din bilgilerini öğretir, onu cahil bırakmazdı
İslam hukukuna göre beş sınıf köle bulunur:
1. azad edilmesi söz konusu olmayanlara“Kınn” denir.
2. Azadı, efendisinin ölümüne bağlı olanlara “müdebber” denir.
3. Bir bedel karşılığında azad edilmek üzere efendisiyle bir sözleşme yapmış köleye “mukateb”, cariyeye de “mukatebe” denir. Böyle olan bir kimseye, bir an evvel hürriyetine kavuşması için zekat verilebilir. Fakat bir kimse kendi mukatebine zekatını veremez.
4. Kısmen azad olup, hürriyetini tamamen elde edebilmesi için çalıştırılan köle ve cariyeye “müstes’i” denir.
5. Efendisinden çocuk doğuran cariyeye“Ümm-i veled” denir.
Birinci grupta yer alan kölelerin dışındakiler satılamaz ve hediye edilemez. Köleler her türlü şahsi haklara sahiptir. Şu kadar var ki, efendilerinin mirasçısı olamazlar. Efendilerinin izin vermesi halinde onların velayeti altında evlenebilir, ticaretle meşgul olur, ilim tahsil ederler. Şahsiyetine karşı işlenen her türlü tecavüzden korunur. Köleye karşı suç işleyenler cezalandırılırdı. Haksız yere köleyi dövmek ve başka türlü cezalandırmak yasak edilmiştir. Efendisi, köleye lazım olacak din bilgilerini öğretir, onu cahil bırakmazdı
Bu sebeplerdendir ki; Müslüman ve Türkler cariyelerine çok iyi
davranmışlar, her türlü haklarına riayet etmişlerdir. Cariye efendisinin bir
eşyası gibidir. Onu arzu ettiği şekilde kullanabilir, satabilir, hibe edebilir,
hediye olarak başkasına verebilir veya azad edebilirdi. Ancak nikah kıymadan
onunla birlikte olabilmesi için onu satın alırken odalık veya cariye olarak
satın alması gerekmektedir. Evvela hizmetli olarak satın alınan bir cariye ile
sonradan batılıların lanse ettiği gibi düşüp kalkılması söz konusu bile değildir.
OSMANLI SARAYINDA CARİYELER
Evet bir çok yerli ve yabancı yazar, Osmanlı padişahlarının saraylarında
yüzlerce cariye olduğunu ve padişahların bu cariyelerin tümüyle düşüp
kalktığını öne sürmektedirler. Bu iddiaların hakikatle hiçbir ilgisi yoktur.
Osmanlı sarayındaki cariyelerin çoğu saraydaki hizmetlilerdir. Yüzlerce cariye
içerisinde padişah ancak onun için seçilip özel eğitimden geçen birkaçıyla
birlikte olabilir, diğerlerini ne bilir nede görürdü. Cihana hükmeden bir
Osmanlı padişahının saraydaki bir hizmetçi ile birlikte olabilmesi söz konusu
bile değildir. Bu konuda bilinen bir gerçekte şudur ki; bir çok padişah eşini
kendisi seçmemiş, validesi tarafından sunulan eşe rıza göstermiş, aşık olsalar
dahi bu ancak ona sunulan cariyelerle yaşayabilmişti.
Nitekim bazı oryantalist yazarlar tarafından yansıtılan bir yanlışta
şudur. Saraydaki cariye köle olduğundan sözde bir kölenin açık kıyafetle veya
çırılçıplak padişahın karşısına çıkması İslam’a göre haram sayılmaz bundan
dolayı Osmanlı Sarayı, harem dairesinde cariyeler çırılçıplak eğlence düzenler
veya o şekilde havuza girerlerdi. Çırılçıplak eğlenen cariyeleri padişah izler
ve istediğiyle birlikte olurdu. Kitaplarda yer alan bu cümlelerin yanı sıra
Osmanlı Sarayı Harem dairesini tasvir eden nice resimler bu şekilde insanlığa
sunulmuştur.
Oysa durum bunun tam aksinedir. Cariye temizlik ve benzeri gibi işlerde bulunduğundan
saçının hafif açı olması veya kollarının görünmesi iş esnasında efendisinin bu
şekilde onu görmesi İslam’da yasak edilmemiş izin verilmiştir. Ancak
batılıların anlattıkları ve tasvir ettikleri gibi çırılçıplak efendilerinin
karşılarına çıkmaları şer’an uygun değildir. Ve sarayda bu şekilde bir hayatın
devam ettiği iddiası son derece yalan ve bir o kadar da çirkindir.
Osmanlı Sarayında bu durum daha da önem arz etmektedir. Padişahlar
şeriatın emirlerine uymuşlar, odalık olarak almadıkları cariyeleri hizmetli
etmişler, sarayda cariyeler arasında mertebelere çıkarmışlar, haremde
kaldıkları müddetçe maaş bağlamışlar, belirli yılları doldurup olgunluk çağına
gelenler iyi insanlarla evlendirerek artlarından çeyiz vermişlerdir.
Osmanlı Sarayı’nda Orhan Bey döneminden beri esirlerin olduğu
bilinmektedir. İlk zamanlarda savaşlarda kazanılan esirler saraya alınmıştır.
Daha sonraları sahil kasabalarından köyleri basılarak esir edilen güzel kızlar
hediye olarak saraya yollanmıştır. Bazı dönemlerde ise, esir pazarlarında
satışa çıkan güzel ve endamlı kızlar Osmanlı Saray’ı için alınmıştır.
OSMANLI SARAYINDA CARİYELERİN HAREM YAŞANTISI
Osmanlının ilk zamanlarında savaş yapılan uluslardan cariye olan kızlar
saraya alınmıştır. Nadir olarak ele geçirilen güzel kızlar komutanlar
tarafından hediye olarak padişahlara sunulmuştur. Bazen de devlet adamları
tarafından seçilen güzel kızlar sultanlara hediye edilmiştir. Başta sadrazam
olmak üzere, divan azaları, sancakbeyleri, valiler, padişahların kızkardeşleri
yetiştirdikleri cariyeleri hünkara sunmak için çaba sarf ederlerdi. Bu son
yüzyıla kadar devam etmiştir. Son yüzyılda Osmanlı esirlerin alınıp,
satılmasını yasaklamıştır. Fakat Kafkasyalılar kendi rızalarıyla kızlarını
saraya vermeye devam etmişlerdir.
Bunların aralarında güzelleri ve becerikli olanları özenle seçilip
haremde eğitime tabi tutulmuş, diğerleri ise satılmıştır. İlk dönemlerde daha
çok Rus, sonraki dönemlerde de Çerkez, ve Kafkasyalı kızlar tercih edilmiştir.
Ancak en son döneme bakılacak olursa birkaçı dışında saraya alınan tüm
cariyeler Kafkasyalılardan oluşmaktadır.
Bir şekilde Osmanlı Sarayı Harem dairesine alınan kızlar bir dizi dil,
din, dikiş, nakış, çalgı, okuma, yazma, güzel konuşma, güzel yürüme gibi
derslerden geçtikten sonra becerilerine göre görevlere verilirlerdi. Zamanla
beceri ve zekalarına göre usta, kalfa, haznedar gibi mertebelere yükselirler ve
mertebelerine göre maaş alırlardı. Padişaha hediye edilen cariyeler ise daha
özenli bir ilgiye mazhar olur, mükemmel derecede bir eğitime tabi tutulurlardı.
İleride padişah eşi, şehzade annesi, ve Valide Sultan olacağı göz önüne
alınarak içlerinden en iyileri seçilir, eğitimleri tamam olduktan sonra Valide
Sultan tarafından layık görülürlerse padişaha sunulurlardı. Haremde yaşayanlar
bir piramite benzetilirse eğer, Piramitin kaidesini cariyeler, reisini de
valide sultan işgal eder. İkisi arasında kalfalar, ustalar, odalıklar, ikballer
ve kadın efendiler yer alır.
Harem halifenin evi idi. Herkes Kur’an-ı Kerim okumalı ve ibadetini
yapmalıydı. Bundan dolayıdır ki hareme alınan cariyelerin çoğuna Kuran
öğretilirdi. Bunların yanı sıra nezaket
ve görgü kuralları, dikiş dikme, dantel işleme, örgü örme, bazı cariyeler çalgı
çalma ve oyun oynama gibi alanlarda eğitimden geçer ve terbiye edilirlerdi. Bu
sebeple Harem, bir kültür okulu ve bir nezaket yuvası olarak karşımıza
çıkmaktadır. Nasıl Enderun Mektebi yüksek devlet memurlarını yetiştiren bir
okul ise, Haremde güzel ve müsait cariyeler için böyle idi.
Hatta rivayet edilir ki; Eski Saraylılar, yeni gelen acemiler ”Sarayda
terbiye olmayan, hiçbir yerde terbiye olmaz. Burası terbiye ve ilim mektebidir”
korkuturlarmış.
Osmanlı Sarayı Harem dairesinde yaşayanların (harem ahalisi) harem
dışındakilerle irtibatları olmazdı. Günleri, yemek, içmek, ibadet, ilim ile
geçer haremin dört duvarı arasında hayatlarını idame ederlerdi. Dışarı
çıkmadıklarından harem kadınlarının her hangi bir dış örtüsü yoktu. Sultan II. Mahmud
zamanında harem kadınlarının dışarı çıkmalarına izin verilmiş, gezini ve
eğlence yerlerine gidebilmişlerdir. Onun öncesinde bu ve benzeri şeyler söz
konusu bile değildi. Harem kadınları dışarı çıkarlarken vücutlarını tamamen
örten feracelerini giyerek dışarı çıkar, ancak izin verilen yerlere
gidebilirlerdi. Haremden çıkacakları sırada binecekleri araba, veya kayık kat
kat örtülerle kapatılır, kadınların hiçbir şekilde görünmemesi için önlemler
alınırdı. Gittikleri yerlerde ise harem ağaları her daim yanlarında olur,
gözükmemeleri için çaba sarf ederlerdi.
CARİYELERİN SARAYDAKİ YAŞAM KOŞULLARI
Şimdilerde Topkapı Sarayı Harem Dairesine girildiği zaman insan adeta
ürker. Dar koridorlar, rutubetli odalar, daracık kafesli dehlizler, küçük
karanlık daireler insanın ruhunu sıkar kasvete boğar. Ancak bir dönem dünyaya
hükmetmiş olan Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Dolmabahçe’ye nakledilmeden önce
böyle değildi.
Haremin 400 e yakın odası tamamıyla güzel eşyalarla bezenmiş, duvarlar
hoş çinilerle süslenmişti. Valide Sultan, kadın efendiler, ,ikballer,
şehzadeler, kalfalar, gözdeler ve ustaların daireleri en değerli yabancı
kumaşlarla tezyin edilmişti. Dairelerin tabanı mevsimine göre, Mısır halıları,
Nihailer, İran halı ve seccadelerle örtülü idi. Her odanın tavanında billur
fenerler, duvarlarında ise altından, gümüşten kandiller bulunurdu. Odalarda
dünyanın dört bir yanından getirilmiş billur altın ve gümüş kaplar bulunurdu.
Duvarlardaki oyma ve kakma süsler hareme ayrı bir güzellik katardı.
Altın, gümüş, inci, lâl, çini ve yazılar odaların en güzel süsleri idi. O
devrin harem ahalisi bu şekilde güzellikler içerisinde yaşarlardı.
Saraya alınan cariyeler yaşlarına göre, akran olanlar bir odaya konurdu.
Bu odaların bazıları 30, bazıları 50, bazıları da 100 kişi alacak büyülükteydi.
Yatakları yünden yapılmış idi. Cariyeler
bu odalarda kerevetler üstünde yatar, aralarında çıkabilecek uygunsuzlukların
engellenmesi için her 10 yatak arasına bir yaşlı kadın verilirdi. Haremde bütün
gece ışıklar sönmez, dairelerde lambalar yanardı.
Haremin alt katında hastalar için yapılmış olan şifahane vardır. Sağlık
durumu bozulan cariyeler burada şifa olur şifacı ebeler tarafından tedavi
olunurdu. Cariyelerin hastalıkları geçmezse burada müşahede altında tutulur,
sağlığına kavuşunca işine geri dönerdi.
Cariyelerin bir çoğu hizmet için saraya alındığından, kalfalara teslim
edilir, yıkanıp paklandıktan sonra, idareciler tarafından çamaşır, külhan,
kiler, sofra gibi genel hizmetlere verilirlerdi. ileride çok güzel olacakları
belirlenen kızlar, haznedarlara ve kalfalara bırakılır, yetiştirilmeleri emredilirdi. Cariyeler görev
ve mertebelerine göre maaş alır, bu maaşlarını evlilikleri için saklarlardı.
Bazıları ise mübarek günlerde hayır yaparak insanlara yardım ederlerdi.
Osmanlı Hareminde ki cariyelerin sayısını gösteren ilk liste Sultan
I.Mahmud zamanına aittir. Onun öncesinde haremde kaç kişi olduğu
bilinmemektedir. Limizde mevcut listeye göre haremdekilerin dağılımları
şöyledir.
Kilerde 17, külhanda 6, türlü kişiler yanında 23, Şehzade Osman’ın
dairesinde 19, Şehzade Mehmed’in dairesinde 14, Şehzade Mustafa’nın dairesinde
13, Şehzade Beyazıd’ın dairesinde 12, Şehzade Numan’nın dairesinde 14,
Abdülhamid’in dairesinde 7, başkadın dairesinde 20,ikinci kadın dairesinde 11,
üçüncü cariye vardır. kadı dairesinde
14, dördüncü kadın dairesinde sekiz, beşinci kadın dairesinde 10, altıncı
haznedar kadın dairesinde 13, baş ikbal dairesinde 6, üçüncü ikbal dairesinde
4, dördüncü ikbal dairesinde 5 cariye vardır. Tüm cariyelerin sayısı 456’yı
buluyordu.
Ve bu cariyelerin I.Mahmud döneminde aldıkları maaşlar şöyledir; 4
cariye günde 30, iki cariye günde 25, bir cariye günde 20, 12 cariye 15, 28
cariye 10, 152 cariye de günde 5 akçe gündelik alıyorlardı. Bu maaşlara her yıl
veya senenin belirli zamanlarında zam yapılıyordu.
Resmi kayıtlarından da anlaşılacağı üzere Valide Sultan, kadınefendiler,
şehzadeler vesaire gibi kişilerin dairelerinde onların ihtiyaçlarını görmek
için hizmetli cariyeler vardı. Osmanlı Sarayı’nda ki cariyelerin tümü
batılıların yansıttığı gibi cariyeler padişahın birlikte olduğu kadınlar
değillerdi. Ayrıca tümü çalışmalarının karşılığını dolu dolu almaktaydı.
Padişah için yetiştirilen cariye ise eğitimleri tamam olduktan sonra,
güzelce yıkanır, süslenir ve padişaha sunulurdu. Sabah olunca padişah kalkar,
ütün elbiselerin değiştirir, başka bir odaya geçerdi. Veya devlet işleri ile
meşgul olurdu. Odalığına, yani geceyi birlikte geçirdiği cariyeye memnuniyet
derecesine göre, para, altın, mücevherat, vesaire gibi hediyeler gönderirdi.
Artık has odalık olduğundan kendisine
bir daire tahsis edilir, emrine cariyeler verilirdi. Eğer padişahtan bir
çocuğu olursa ikbal veya kadın efendi sınıfına yükselirdi. Birkaç erkek evladı
dünyaya geldiğinde ise saraydaki nüfuzu ve mertebesi artardı. İlk erkek çocuğu
doğuran kadın başkadın olurdu. Eğer padişah kendisinde hoşlanmaz, bir daha arzu
etmezse bendegandan birisiyle evlendirilirdi.
SARAYDA GÖREVLERİ BİTEN CARİYELERİN AKIBETİ
Saraydaki hizmetçi cariyeler, kalfa veya ustalar, cariyelik süreleri
olan dokuz yılı doldurduktan sonra saraydan ayrılabilirler. Bilhassa evlenme
isteyenler Çırağ edilmelerini rica etmek için efendilerine mektup yazar arzı
hal ederek ricada bulunurlardı. Padişahtan izin çıktıktan sonra derhal Çırağ kâğıtları
doldurulurdu. Dokuz hizmet yılı dolduran cariyelere de hüviyete kavuşma kâğıdı
olan azadname ”ıtıkname” verilirdi.
Cariyeler kendilerine verilen bu ıtıknameyi küçük ufak bir kağıtla nuska
şeklinde göğüslerinde taşırlar, öldüklerinde de bununla gömülürlerdi.
Birçokları kendilerine verilen azadnameyi yırtar sarayda kalmaya, hizmet etmeye
devam ederlerdi. Çırağ edilenler ise saray dışında bir eve yerleştirilir ve
evlendirilirlerdi. Yine çırağ edilen
cariyelere saraydan ayrılırken, elmas yüzüğü ve küpesi, altın saati, bir çift
gümüş kaşığı ve hanesinin tüm levazımatı verilir, çırak edilirdi. Evlenecek
olan cariyelere ise efendisi tarafından çeyiz babında daha fazla eşya
veriliyordu.
Cariyelere verilen eşya, konak vesaire ile yetinilmiyor, sonradan mağdur
duruma düşmemeleri için bazı takviyeler yapılıyordu. Kocaları ölen saraylılara
bakılıyor er türlü ihtiyaçları karşılanıyordu.
Çırak edilenler hala padişahı efendi, baba tanıdıklarından şeriat
hükümlerine göre ve insanlık düşüncelerine uyarak onlara bakıyor, kötü
durumlara düşmeleri önleniyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder