19. yy Osmanlı için çok sancılı bir dönemdir. Bir tarafta balkanlar
kaynıyor, Kafkasya yanıyor, orta doğu cehennemi andırıyor. Böyle bir dünyada
Osmanlı her cephede savaşıyor ve gün geçtikçe kan kaybediyor topraklarını
yitiriyor. Asırlarca kardeşçe yaşanan
balkanlarda kardeş kardeşi yok etmeye çalışıyor. Bir taraftan dost bildiği
ülkeler sırasıyla savaş açıyor. Ardı ardına İngilizler Kıbrıs’a çıkarma
yapıyor, Mısır işgal ediliyor. İtalyanlar Libya’ya giriyor, Fransızlar
Cezayir’i, Tunus’u işgal ediyor. Kafkaslar alev alev yanıyor, duman göklere
çıkıyor. Orta doğu kan revan içinde.
Ülkenin dört bir tarafı savaş halinde ve bu durumda öksüzler, yetimler,
dullar çoğalıyor. Fakirlik artıyor, dilenciler had safhaya ulaşıyor. Yiyecek
yok, içecek yok, yatacak yer yok. İhtiyaç sahipleri tek çare olarak payitahtı
görüyor. Vaziyeti gören Sultan, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermekle
mükellef ancak Osmanlı Devleti en zor dönemlerinden birini yaşıyor, ülkenin
dört bir tarafında savaş var ve kasada beş kuruş para yok. Vaziyet böyle ancak
ihtiyaç sahiplerine devlet bakmak zorunda.
Sultan Abdülhamid Hân bir çare düşünüyor. Devleti Aliyye’nin gücünü hem
halkına hem de tüm dünyaya göstermek zorunda. Derhal karar alıyor ve bir ferman
yayınlıyor. Kendi kişisel eşyalarını müzayedede satarak elde edilen gelirle
ihtiyaç sahipleri için bir kurum yapılmasını emrediyor.
Bu öyle bir emir ki; dört bir yanda gayrımüslimlerle savaşırken
yaptırdığı binanın %50 sini gayrımüslimlere ayırıyor. Bu pozitif ayrımcılığı
sadece barınma ve gıda kısmıyla yapmıyor.
Yarısını Müslümanlara veriyor camii yapıyor, bir müezzin bir imam; diğer
yarısını gayrımüslimlere ayırıyor. 2 kilise, 1 camiye karşı 2 kilise, 1 imama 1
müezzine karşı 4 papaz kadroya alınıyor. İnsanların Müslim olsun gayrımüslim
olsun hertürlü ihtiyacının karşılanmasını sağlıyor.
Yalnızca bu örnek bile Osmanlı’nın ve Türk insanının hoşgörüsünü,
şefkatini, merhametini, adaletini, özverisini ve vakur duruşunu dünyaya
haykırıyor.
Adına hayat denilen bu engebeli ömür yolu; acısıyla,
tatlısıyla, bolluğu ve darlığıyla adeta bir nefes kısalığında geçip gidiyor.
İyi ve güzel-sağlıklı ve dinç günlerin yerini sıkıntılı, zor günlere bıraktığı
dönemlerde kimsesiz insanların kalan ömürlerini bahtiyar geçirmeleri için
kurulmuş olan Darülaceze, meşakkatli günlerde adeta bir anne şefkati gibi misafirlerini
bağrına basıp huzur veriyor.
Sultan Abdülhamid Hân 1895 yılında yayımladığı fermanla
Darülaceze binalarının yapımında kendi kişisel eşyalarını satmış ve gelirleri
ile kurumun yapılacağı yeri satın almıştır. Daha sonra çocuklarının yakınlarının ne kadar paraya dönüştürülebilecek
altın, gümüş, ziynet eşyaları varsa onları katmış 58.000 Osmanlı altınına bu
kurumu inşa ettirmiştir. Dönemin hayırseverlerinin
de yardımıyla kurumun yapımı tamamlanmış ve 1896 yılında Darülaceze hizmete
girmiştir.
Okmeydanı’nda 27.000
metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş olan Darülaceze; bir idare binası, sekiz
aceze pavyonu, çocuk yuvası, hastahâne, cami, sinagog, iş ocakları, aş ocağı, fırın,
hamam çamaşırhâne, gasilhâne, berberhâne,
hemşire ve bakıcılar için personel lojmanları, rehabilitasyon merkezi,
hayvan kesimhanesi, demirbaş eşya deposu, kuru gıda ambarı, yaş sebze ve meyve
muhafaza deposu, buzhane gibi üniteleri içine alan 20 binadan oluşmaktadır.
Kurulduğu günden
günümüze kadar gelen süre içerisinde din, dil, ırk, mezhep, sınıf ve cinsiyet
farkı gözetmeksizin bakıma muhtaç kimsesiz, yaşlı ve sakat insanlarla,
sokağa terkedilmiş 0-6 yaş arası çocuklar ücretsiz olarak, her türlü
ihtiyaçları karşılanarak barındırılmaktadır.
Cami, sinagog ve
kilisenin aynı bahçede bulunduğu Darülaceze, sadece bir barınma mekânı olmanın
çok ötesine geçmiş, toplumun çok kültürlü
yapısına uygun, hemen her kesimden insanın yabancılık çekmeden uyum
sağlayabileceği ve inançlarını yaşayabileceği bir çatı haline gelmiştir.
Yalnızca yiyecek içecek sağlamak değil, şefkat ve hoşgörüsü ile barındırdığı
insanların kalplerine ve gönüllerine hitap ederek gülen gözleri olmuştur.
Geniş ve uzun
bahçesi, sakin huzurlu ortamı, yemlenen güvercinleri, küçük büyük birbirleriyle
oynayan kedileri, sağlı sollu banklarda sohbet eden sakinleri, kâh kol kola,
kâh yan yana tebessümle yürüyen yaşlılarıyla bir tatlı huzur diyarı olan
Darülaceze, adeta misafirlerine ikinci bahar yaşatıyor.
Kuruluşundan itibaren üç nesil gören Darülaceze, bu sürede
toplumun hemen her kesiminden 30.000 çocuk, 70.000 yetişkin olmak üzere
yaklaşık 100.000 kişiyi misafir etmiştir. Ödeneği Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından karşılanan Darülaceze’nin misafirleri de kuruma katkıda
bulunma adına kurum içerisinde ki rehabilitasyon binasında bulunan atölyelerde
çorap üretiyor, uzman hocalar eşliğinde takı tasarlıyor, dokuma tezgâhlarında
yöresel motiflerle bezeli battaniyeler dokuyor, gazete kâğıtlarını kırpıp,
hamur yaptıktan sonra çeşitli hediyelik objelere dönüştürüp satıyorlar.
“Onlar kimsesiz olmalarını bu şekilde unutuyor hayata ve
yaşama sıcacık tebessümleri ve gülen gözleri ile bakıyorlar”.
Şüphesiz onların bu çabaları taktire şayan ancak bizler de
onlara katkıda bulunabilir, evlerde biriktirdiğimiz gazeteleri çeşitli
yollardan onlara ulaştırabilir, özel günlerde yaşam kaliteleri için bağışlarda
bulunabiliriz. Ancak en önemlisi çok zaman ziyaretçileri olmayan bu asırlık
çınarları ailemizle çocuklarımızla ziyaret edip, yüzlerindeki gülümsemelere
vesile olabiliriz.
Osmanlı Devleti’nin en zor zamanlarında, hazinede hiç para
yokken evvela padişahın ve sonrasında padişah ailesinin ve dönemin
hayırseverlerin yardım ve bağışları ile kurulan Darülaceze, kuruluşundan bu
güne dek bağış ve yardımlarla ayakta kalmayı başarmıştır. Her türlü maddi bağış
ve yardımlarınızı yapabileceğiniz bu şefkat ocağına manevi olarak gönlünüzü
açıp, sevginizi de sunabilirsiniz. Darülaceze sakinlerini ziyarete gitmeden
evvel bağış memurlarını arayabilir, giderken götüreceğimiz yardımları ihtiyaca
binaen yapabiliriz.
İletişim için:
Tel: +90 (212) 220 10 20
www.darulaceze.gov.tr
Tel: +90 (212) 220 10 20
www.darulaceze.gov.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder