29 Mart 2013 Cuma


                    HIRKA-İ ŞERİF SUYUNUN

      RAMAZAN-I ŞERİFTE HANEDANA TAKSİMİ

 

Hırka-i Şerif Peygamber efendimizin (s.a.s) Topkapı Sarayı’nda altın ve gümüş sandık içerisinde muhâfaza edilen hırkasına verilen isimdir. Yazdığı güzel kasîdesinden dolayı, Eshâb-ı kirâmdan Ka'b ibn-i Zübeyr'e, Peygamber efendimiz (s.a.s) tarafından hediye edilmişti. Asırlardan beri İslâm devletleri tarafından büyük bir itina ile saklanan Hırka-i Saâdet, Mısır'ın fethi üzerine Mekke Şerîfi tarafından diğer mukaddes emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Han’a teslim edildi.


Peygamber efendimize âit mübârek eşyâlarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve bunların arasında bilhassa Hırka-i Saâdetin husûsî bir yeri vardır.       Bunun sebebi, hırkanın halîfelik alâmeti sayılmasıdır. Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır'dan İstanbul'a getirdiği mukaddes emânetler, bir müddet Topkapı Sarayı Harem Dairesinde kaldı. Daha sonra Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saâdet Dâiresi yaptırılarak orada muhâfaza edilmeye başlandı.

                 

Her yıl Ramazan ayının on ikinci günü Hırka-i Saâdetin içinde bulunduğu sanduka, Revan Odası’na taşınır, umûmî bir temizlik yapılır; bu arada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, öd ağacı ve buhurlar yakılır, dâirenin direkleri cilâlanırdı. Ramazanın 15. günü devlet ileri gelenleri, âlimler, yeniçeri ve sipâhî ağaları, Bâbüssaâde önünde öğleden önce toplanırlardı. Sadrâzam, Ayasofya Câmii’nde şeyhü’l-islâm ile birlikte namaz kıldıktan sonra, alay hâlinde Arz Odasına gelirlerdi. 

                Padişah ile beraberindekiler de Hırka-i Saâdet Dâiresi’ne geldikten sonra, yeşil ipek kadifeden som sırmalı, ince işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış olan Hırka-i Şerif’in bulunduğu bu çekmece pâdişâhta bulunan altın bir anahtar ile açılır ve Hırka-i Saâdet ortaya çıkarılırdı. Bu işler yapılırken, pâdişâhın birinci ve ikinci imâmları ile has oda imâmı ve ayrıca güzel sesli müezzinler, Kur'ân-ı Kerîm okurlardı. Önce pâdişâh, sonra işâret ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Saâdete yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi.        

                Hırka-i Şerif saygı ve hürmetle öpüldükten sonra, altın bir tas içindeki suya batırılarak yıkanır, bir kap içinde yakılan ambere tutulup kurutulurdu. Altın tastaki su da şişeler içindeki sulara bir kaç damla taksim edilirdi. Şişelere taksim edilen su önce hanedana, saray erkanına ve sair hizmetkârlara özenle dağıtılırdı.

              Kaynaklarda bu âdetin sahabe dönemine kadar gittiğine dair rivayetlere rastlamak mümkün. Meselâ Hazreti Ayşe'nin (r.anhâ) kız kardeşi nezdinde Peygamberimizin, (s.a.s) bir hırkası muhafaza edilir, insanlar hastalandıkları zaman rica edip hırkanın ıslatıldığı su ile Cenab-ı Hak'tan şifa talep ederlermiş. Aynı şekilde Ömer İbni Abdülaziz de Peygamber Efendimiz'in (s.a.s) yorgan olarak kullandığı ve üzerine teri sinmiş bir örtüyü su içinde ıslatıp bu su ile yıkanır ve iyileşirmiş.

Sultan İkinci Mahmud, şişelere doldurulmuş sade suların aktarlarda Hırka-i Saadet suyu diye yüksek fiyatla satıldığını haber aldığında, bu olayın suiistimal edilmemesi, hem bu sahtekârlığın önüne geçmek için, hem de bu tarz bir ziyaretin Hırka-i Saadet'e zarar verdiği düşüncesiyle, bir önlem alır ve o günden sonra  hırka-i şerif suyunun dağıtılmasını kaldırıp, üzerlerinde Seyyid Şeyhü’l-islâm Ârif Hikmet Bey’e âit olan beyitlerin yazılı olduğu tülbentleri, Hırka-i Saâdete sürüp, ziyârete gelenlere dağıtmaya başlamış. Günümüzde aileler elinde ya da koleksiyonlarda saray merasimlerinden yâdigâr destimâllere rastlamak mümkün.

Valide Sultan’dan başlayıp Hırka-i Şerif suyunun dağıtıldığı kimselerin yazılı olduğu Osmanlı Arşivi’ndeki orijinal belge.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder