9 Ağustos 2013 Cuma

Mustafa Reşit Paşa Yalısı


                     




                           BEDBAHT SULTANLARIN, TALİHSİZ DAMATLARIN YALISI


Muazzam havası, eşsiz güzelliği ile görenleri büyüleyen İstanbul Boğazı’nda, ilk bakışta göze çarpan ve insanı kendine hayran bırakan onlarca yalı ve saray var. Bunlardan bazılarının tarihi serüvenini bilir bazılarını ise yalnızca görmekle yetiniriz.

Adını Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı Donanmasının başında bulunan ve İstanbul’un fethinde büyük önem arz eden gemileri burada hazırlamış olan Kaptan-ı Derya Baltacıoğlu Süleyman Bey’den alan ve günümüzde Baltalamanı olarak bilinen sahil semtindeki saray ise bu saraylardan yalnızca bir tanesidir.

 Şimdilerde İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri, bir kısmı ise Baltalimanı Kemik Hastahanesi olarak kullanılan bu yapı,  asilliği, mimari yapısı ve sadeliği ile görenleri mest ederek her daim tarihi konumu merak edilen bir saray haline gelmiştir. Ancak iki hanım sultanın ve dört hanedan damadının hazin sonlarına sahne olan bu sarayın hayat sahnesindeki rolü o kadar da parlak değildir.

Emsallerine nazaran biraz hüzünlü ve elim bir geçmişe sahip olan bu sahil sarayı; 1840’lı yıllarda Tanzimat döneminin meşhur devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa tarafından, o dönemlerin en meşhur mimarı konumunda olan Serkis Balyan’a yaptırılmıştır. Yapımından sonra saray, Mustafa Reşit Paşa Sarayı ve ya Sahil Sarayı olarak anılmıştır.

Yapımından on dört yıl sonra dönemin padişahı Sultan Abdülmecid, kızı Fatma Sultan’ı Reşit Paşa’nın oğlu Ali Galip Paşa ile evlendirince padişah, sarayı Mustafa Reşit Paşa’dan satın alıp yeni evli çifte tahsis eder.

14 yıl boyunca sade bir yaşam sürülen sarayda elim hadiseler, biri 14 diğeri 25 yaşındaki yeni evli çiftin saraya yerleşmesiyle ardı ardına vuku bulmaya başlar.

Fatma Sultan ile Ali Galip Paşa’nın evliliklerinin dokuzuncu ayında Cemile ismini verdikleri bir kızları dünyaya gelir. Fakat yeni doğan bebek birkaç gün yaşadıktan sonra yüksek ateş sebebiyle hayatını kaybeder. Evlatlarını yitirdikten sonra genç çift tam kendilerini toparladıkları vakitlerde, Ali Galip Paşa 1858 senesinde bir gece kayıkla Dolma Bahçe Sarayı’ndaki bir devlet toplantısından sarayına döndüğü sırada kötü hava muhalefeti sonucu uşağı ile birlikte denize düşerek kaybolur. Birkaç gün sonra ise paşa ve sadık hizmetkârının cesetleri birbirlerine sarılmış bir vaziyette boğazın uzak bir yerinde bulunur.

Dul kalan Fatma Sultan bir yıl sonra başka bir paşa ile evlenir. Fakat Abdülmecid ölmüş yerine ağabeyi II. Abdülhamid tahta geçmiştir. Abdülhamid, Fatma Sultan’ın yeni kocası Mehmed Nuri Paşa’yı, Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesi ile tutuklattı. Mehmed Nuri Paşa Yıldız Sarayı’nda kurulan mahkemede yargılanıp idama mahkûm edildi. Ancak Sultan Abdülhamid Han, kardeşinin kocasının idam cezasını müebbet hapse çevirerek Arabistan’a gönderip diğer mahkûmlarla beraber Taif Kalesi’ndeki zindana kapattırdı. Fatma Sultan da ağabeyi Abdülhamid’in emri ile paşayı boşadı. Fatma Sultan’ın dünyaya gelen üç evladı ardı ardına hayatını kaybetti. Ve 1884 yılında yaşadığı elim hadiselere dayanamayarak göz hapsinde tutulduğu yalıda, 44 yaşında vefat etti. Mehmed Nuri Paşa ise Taif’e giderken aklını yitirmişti. Esaret altında tutulduğu yıllarda akli dengesi bir daha yerine gelmedi ve dokuz yıllık hapis hayatından sonra, 1890 senesinde hayatını kaybetti.

Böylece bu saraya damat olarak gelen ikinci paşanın da akıbeti felaketle neticelenmişti.

Fatma Sultan’ın ölümünün ardından hazineye kalan saray, bu defa başka bir hanedan mensubu hanım sultana, Fatma Sultan’ın kızkardeşi, Abdülmecid’in diğer kızı Mediha Sultan’a tahsis edildi. Güzelliği ile meşhur Mediha Sultan, 1879 yılında Paris Sefareti Kâtibi olan Sami Paşazade Necip Bey ile evlendirildi. Bu evlilikten sonra Sahil Sarayı’nda yaşamaya başlayan çiftin Abdurrahman ismini verdikleri bir oğulları dünyaya geldi. Fakat yalı içinde yaşayanlara elim hadiseler yaşatmaya devam ediyordu. Çiftin mutlulukları evliliklerinin altıncı yılında Damat Necip Paşa’nın tifoya yakalanıp hayatını kaybetmesiyle son buldu. Yalı 1885 yılında bir damadın daha ölümüne ev sahipliği yapıyordu.

Mediha Sultan eşinin ölümünden bir yıl sonra genç bir diplomat olan Mehmed Ferid ile evlenmek istedi. Sultanın istediği olmuş ve tarihe Damat Ferid ismiyle fakat hiç hoş olmayan bir şekilde nam salacak Mehmed Ferid, artık saraya damat olmuştu. Yeni damat saray tarafından hemen paşa yapıldı.

Yalı bu kez gösteriş düşkünü Damat Ferit Paşa’nın müzikli davetlerine, yemeklere ve balolara tanık oluyordu. İstanbul halkı tarafından günlerce konuşulan bu toplantılara Damat Ferid Paşa smokinle katılıyor ve Mediha Sultan'ı da açık  giysiler ve tuvaletlerle bu toplantılara katılmaya zorluyordu. Damat Ferid lüks balolarla yalıyı aydınlatıyor ancak ülkeyi karanlıklara sürüklüyordu.

Damat Mehmet Ferid Paşa Sultan Vahideddin döneminde 4 Mart 1919 - 30 Eylül 1919  ve 5 Nisan 1920 - 17 Ekim 1920 tarihleri arasında toplam bir yıl bir ay on beş gün sadrazamlık yaptı. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki ulusal kurtuluş hareketine muhalefetinden ötürü savaştan sonra Yüzellilikler listesine alınarak vatan haini ilan edilince, 1922 yılında İstanbul’un işgalden kurtulmasından birkaç gün önce karısını ve çocuğunu yanına alarak Avrupa’ya gitti. Sürgünde bir yılın ardından yakalandığı kansere yenik düşerek 1923 yılında Nice’te öldü. Sürgünde kocasız ve beş parasız kalan Mediha Sultan, elindeki birkaç mücevheri ve değerli eşyaların tümünü satarak yaşam mücadelesi verdi. Ve yorgun bedeni 1928 senesinde hayata yenik düştü. Osmanlı sarayında doğan Mediha Sultan, Fransa’nın İtalya ile sınır kasabası Menton’da sefalet içinde hayatını kaybetti.

Osmanlı hanedanının 1924 yılındaki sürgününden sonra Baltalimanı’ndaki boş kalan saraya devlet el koydu ve Damat Ferit Paşa’nın zengin kütüphanesi dahil olmak üzere tüm değerli eşyalar mezatta satıldı. Bina önce Balıkçılık Enstitüsü yapıldı, daha sonra harem kısmı Kemik Hastalıkları Hastahanesi, selamlığı ise İstanbul Üniversitesi'nin sosyal tesisi oldu.
Vaktiyle iki sultan ve dört damat gibi içerisindeki misafirlere pek hayır getirmeyen ancak şimdilerde şifa evi olan Baltalimanı Sahil Sarayı’nın öyküsü işte böyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder