Osmanlılarda süre gelen
bir geleneğe göre, savaş esnasında bir kale ve ya şehir fethedilince, ordu
içeriye girip buçlara bayrak çeker ve akabinde burçlarda ezan sesi yükselirdi.
Ve hemen şehrin en büyük kilisesi camiiye çevrilir, sonra da ilk cuma namazı
burada kılınırdı. Bu durum İstanbul'un fethinde de böyle olmuş Ayasofya,
Padişah tarafından camiiye çevrilerek ilk cuma namazı burada kılınmıştır.
Şehrin en büyük kilisesi
camiiye çevrildikten sonra diğer mabedlere dokunulmamış, şehirde yaşayan
gayrımüslimlere diledikleri gibi ibadetlerini yaşama hakkı verilmiştir. Ancak
fetihten sonra şehirdeki Müslüman nufusun artması ve gayrimüslim nufusun
azalması ile beraber mabedlerdeki cemaat yokluğundan ve camii ihtiyacından dolayı
pek çok Hristiyan mabedi camiiye tevdil edilmiştir. 1453 yılından
1923 yılına kadar İstanbul'da camiiye çevrilen kilise sayısı yalnızca 20
tanedir. Bunların içerisinde ise Fatih Sultan Mehmed döneminde camiiye tevdil
edilen mabed sayısı altıdır. Bizzat Fatih tarafından camiiye çevrilen kiliseler
şöyledir;
Ayasofya Camii
Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından
MS 532 - 537 yılları arasında İstanbul’un tarihi
yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa edilmiş olan dönemin en büyük
Hristiyan mabedidir. Bazilika planlı bir katedral olarak inşa edilen
yapı 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından
alınmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye
dönüştürülmüştür. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ise, 1935 yılında müzeye
çevrilmiştir ve hala müze olarak hizmet vermektedir.
Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî
planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olmakta
ve kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem
özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele
alınmaktadır.
Sofya Yunancada bilgelik manasına gelmektedir. Bu nedenle “aya
sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamları
taşımaktadır.
İstanbul'un Zeyrek semtinde Komennos hanedanının
kurucusu Aleksios Komenna tarafından yaptırılan, Doğu
Roma döneminden kalma bir mabeddir. En kuvvetli rivayetlere göre
1081- 1087 yılları arasında inşa edilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra bir dönem medrese olarak kullanılan
yapı yine Fatih Sultan Mehmed döneminde camiye çevrilmiştir.
Zeyrek Camii ve ya ilk adıyla Pantokrator Manastırı
Kilisesi
Günümüz İstanbul'unun Zeyrek Semtinde Doğu Roma döneminden
kalma kilise üç ayrı şapelin bir araya gelmesinde oluşur. Devrin en
görkemli mabedi Ayasofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan en büyük
eski kilisedir.
Güney tarafında inşa edilen ilk kilise II. Yannis
Komennos'un karısı İrene tarafından 12. yüzyılın başlarında
yaptırılmıştır. Karısının ölümünün ardından imparator kilisenin kuzeyinde, bir
kilise daha yaptırmıştır. Daha sonraki yıllarda ise bu iki kiliseyi birleştirme
adına ortaya bir kilise daha inşa edilerek toplamda üç kilise olan yapı tek
kilise olarak halka açıldı.
Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fetheyledikten sonra ilk
medreseyi burada açmıştır. Müderrisliğine Zeyrek Mehmed Efendi’nin atandığı
medrese birkaç yıl hüküm sürdükten sonra Fatih Külliyesiyle birlikte
yeni medreselerin yapımı tamamlanınca buradaki medrese kapatıldı ve bina camiye
tevdil edilerek müderrisi Zeyrek Mehmed Efendi’nin ismini aldı. Günümüzde ise
yalnızca güney kısmı cami olarak kullanılmaktadır.
Vefa Kilise Camii
İstanbul'un
üçüncü tepesinde yer alan bu kiliseden dönme camiinin ilk ismi hakkında
elimizde herhangi bir bilgi mevcut değildir. Kilisenin, duvar işlerini
inceleyen sanat tarihçilerine göre yapı, 11. yüzyıl sonu, 12. yüzyıl
başlarında I.
Aleksios Komnenos döneminde inşa edilmiş, Aziz
Theodoros'a adanmıştır. Yapı Dördüncü Haçlı Seferi'nden sonra
Konstantinopolis'in Latin kontrolünde olduğu dönemde Roma Katolik Kilisesi
olarak kullanılmıştır.
İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra kilise olarak kullanıma
açılan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in hocası Molla Gürani tarafından cami
haline getirilmiştir. Çok az bir zaman sonra İstanbul müftüsü olan Molla Gurani
sayesinde, Camii daha sonraları Molla Gurani ismiyle anılmaya başlanmıştır.
1883 yılında çıkan bir yangın nedeniyle caminin büyük bölümü tahrip olmuştur.
1937 yılında kısmi bir restorasyon gören yapının mozaikleri temizlenerek
adeta yeniden keşfedilmiştir.
Sancaktar Hayrettin Camii
İstanbul’un Fatih Semti, Teberdar Sokağı'nda, Sirkeci- Halkalı
tren hattı Kocamustafa paşa durağının 500 metre uzağında bulunan Sancaktar
Hayrettin Camii hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut değildir.
Yapının Gastrion Manastırı'nın bir parçası olduğu düşünülse de, adı geçen
manastırın fazla doğusunda olması nedeniyle bu görüş herkes tarafından kabul
görmemektedir. Yapı hakkında doğru bildiğimiz tek şey, İstanbul'da Komnenos ve
Paleologos dönemi Bizans mimari yapıtlarının küçük bir örneği olduğudur.
İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmed’in sancaktarı
Hayrettin Efendi yapıyı bir mescide çevirmiş ve öldükten sonra naaşı buraya
defnedilmiştir. Camiye çevrildikten sonra açılan vakıf ise günümüze kadar
ulaşmamıştır. 1894 yılındaki depremde camii büyük hasar gören yapı, 1973 ve
1976 yılları arasında onarılmıştır.
Arap Camii
İstanbul’un Fethi için M.S. 717 yılında gelmiş olan Müslüman Arap
kumandanlarından ve sahabe neslinden meydana gelen bir ordu başında Mesleme Bin
Abdülmelik adındaki komutan; Galata’da Bizans semalarına ilk Ezan-ı Muhammedi
sesinin yükseldiği bir Camii yaptırmış ve adına da Arap Camii denilmiştir.
Ayasofya’dan önce İstanbul semalarında ilk ezan sesi Arap Camii’nden
yükselmiştir.
7 yıl kadar Arap Müslüman ordusuna hizmet eden camii, Arapların
Şam’da ki isyan nedeniyle oraya yönelmesiyle birlikte, Dominiken Papaz ve
Rahipleri burayı kiliseye çevirmişlerdir. 1453 yılında İstanbul’un fethinden
sonra 1475 yılında kilise, eski haline getirilerek yeniden Arap Mescidi adını
almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder