24 Şubat 2014 Pazartesi

ŞEHZADE MUSTAFA NASIL ÖLDÜRÜLDÜ





ŞEHZADE MUSTAFA


Babasının elini öpmek ve
Ona olan sadakatini bildirmek için otağa giren şehzade,
Sultan babası yerine
yedi dilsiz cellatla karşılaşır.
Mustafa güçlü kuvvetli iyi bir savaşçıdır.
Yedi celladı yere sermeyi başarır
ancak,
kader ihanet ağlarını çoktan örmüştür.
Şehzade Mustafa
kendisini yetiştiren ve
çok güvendiği Zal Mahmud Paşa’nın ilmeğiyle
can vermiştir.


Kanuni Sultan Süleyman’ın üç erkek evladı dünyaya gelmişti. Bunlardan Murad, Mahmud ve Abdullah küçük yaşta ölmüşlerdi. İleriki yıllarda ise Hürrem Sultan’dan olma oğlu Şehzade Mehmed; 1543 yılında Manisa Valiliği yaptığı sırada hastalanarak vefat etti.
Kanuninin, Mahidevran Sultan’dan olma en büyük oğlu Şehzade Mustafa, erken yaşlardan itibaren derslerindeki başarısı, dil öğrenme çabası ve kılıç kullanmadaki maharetiyle de göz doldurmaktaydı. Bu durum hem padişahı hoşnut ediyor hem de askere güven kazandırıyordu. Zaman ilerleyip Şehzade Mustafa ergenlik dönemine ulaştığında tahta geçecek olan kişinin kesinlikle Mustafa olacağı kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştı. Çünkü Mustafa asker tarafından sevilip sayılıyor, babasının yanında seferlere katılarak büyük başarılar sağlıyordu.
Genç Şehzade artık sancağa gitmeliydi. Kanuni Sultan Süleyman, Şehzade Mustafa’yı, Mustafa’nın annesi Mahidevran Sultan ve maiyeti ile beraber Manisa Sancağı’na yolladı. Uzun süre Manisa Sancağı’nda görev yapan Mustafa, Konya Sancağı’na tayin edilmişti.
Şehzâde Mustafa’nın yaşı ilerlemiş ve otuz dokuz yaşına gelmişti. Sakal bırakmıştı, ancak sakal hükümdarlık alametiydi ve Mustafa’nın sakal bırakması onun için tehlike arz etmekteydi. Sakal bıraktığı haberi Kanuni Sultan Süleyman’a ulaştığında bu durum sultanı huzursuz etmişti. Acaba Mustafa artık tahta mı geçmek istiyordu? Çünkü Âl-i Osman soyunda bu daha evvel yaşanmış, Kanuni’nin babası Yavuz Sultan Selim, askeri arkasına alarak Sultan II. Bayezıd’ı darbe ile tahttan indirmişti.
Mustafa, paşaları ve bazı devlet erkânı tarafından sakalını kesmesi konusunda defalarca uyarılmasına rağmen onları dinlemedi.
Talihsizlikler birbirini kovaladı. Kader başta Mustafa olmak üzere maiyeti için feci bir akıbet hazırlamıştı. Asker tarafından sevilip sayılan, annesinin biricik evladı, babasının gözde şehzadesi Şehzade Mustafa, asılsız ve uydurma birtakım iftiralarla itham edildi.
Rivayetlere göre Kanuni Sultan Süleyman ilerleyen yaşından ötürü artık kendisi sefere çıkamadığından doğu vilayetlerine saldıran Şah Tahmasb’a karşı Kızı Mihrimah Sultan’ın kocası ve Vezir-i Âzamı olan Rüstem Paşa’yı görevlendirdi. Rüstem Paşa Kayınvalidesi Hürrem Sultan ile işbirliği içine girmiş ve Mustafa’yı ortadan kaldırmayı hedeflemişti. Bu sebeple Aksaray’a ulaştığında padişaha bir nâme göndererek, “bazı askerlerin padişahın ihtiyarlığı sebebiyle artık sefere çıkamadığından dolayı kendisini tahttan indirerek Mustafa’yı tahta geçirmek istediklerini ve Mustafa’nın da bu plan içerisinde olduğunu” haber verdi. Ve padişahın bizzat askerin başında sefere çıkması gerektiğini bildirdi[1].
Solakzâde, askerin o zamanki sözlerini şu şekilde ifade ediyor;
“Padişâh âlempenâh gayet kocaldı, pirlik vücuduna zaaf virüp afiyetin aldı; ba’d-el yevm seferden ve hareketten kaldı; anınçün Rüstem Paşa’yı Anadolu’ya serdar tayin nasbeyledi; hakk el-insâf Şehzade Mustafa’yı yerlerine istihlâf etmek murâd-ı şerifleri olduğuna hilaf yoğ imiş. Mâni olan Rüstem Paşa imiş! Diyübu güne güft ü şinîd karîb u baîd giderek hadd-i tevatüre irişüp herkesden sâdır olmağa başladı.”[2]
Bu gerçek bir haberdi ve asker artık Şehzade Mustafa’yı istemekteydi. Peçevi tarihine göre, Ordu ile halkın ısrarlarına ikna olan Şehzade Mustafa askeri arkasına alarak Vezir-i Âzam’ın üzerine yürümek üzere ayaklandı[3]. Bunun üzerine padişah Rüstem Paşa’yı payitahta çağırarak bizzat askerin başında Nahcivan Seferine çıktı. Mustafa artık babasının gözünden düşmüş, isyan hazırlığı içerisinde olduğu gerekçesi ile idam kararı verilmişti.
Bu durumu Taşlıcalı Yahya’nın her tarafta okunup ezberlenen mersiyesinde şu şekilde anlatılmıştır.
“Bir iki eğr fesâd ehli nitekim şimşir
Bie iki nâme-i tezviri kıldı katline tîr”
Babasının almış olduğu karar tam olarak kulağına gelmese de çocukluk yaşlarından beri babasına düşkün ve sevgisi ile büyüyen Şehzade Mustafa, bizzat babasına yazmış olduğu mektuplarda pederine olan sevgi ve saygısını defahatle dile getiriyor, sağlığı için dualar ediyordu. Ancak bunlar yetmeyecekti, gözden düşmüştü bir kere. nizam-ı âlem için Mustafa ölmeliydi.
Kanuni Sultan Süleyman, Nahcivan Seferine çıktığı zaman kendisine Yenişehir’de ulaşan oğlu Bayezıd’ı Rumeli’yi korumakla görevlendirerek Edirne’ye gönderdi. Saruhan sancağında görevli Şehzade Selim, Bolvadin de askeri ile birlikte babasına katıldı. Şehzade Mustafa ise kaderin kendisine ördüğü ağdan habersiz, Ereğli de babasına iltihak etti.
Şehzade Mustafa orduya ilhakının hemen akabinde sultan babasına olan sadakatini bildirmek ve elini öpmek için Hünkâr Otağına doğru yola çıkar. Şehzadenin her adımında asker şahlanıyor hep bir ağızdan gülbanlar çekilip dualar ediliyordur[4]. Anlaşılan o ki; veliaht görülen şehzade askerin gönlünde çoktan saltanatını kurmuş hükümdar olmuştur.
Mustafa, Divanhane çadırının önüne geldiğinde görevliler zırhını çıkarıp silahlarını teslim etmesini istediler. Mustafa bu olaya şaşırmıştı, çünkü şehzadeler padişahın huzuruna zırhlı girebilirlerdi. Bir şehzade zırhını asla bir askere teslim etmezdi. Çünkü şehzade Âl-i Osman kanı taşımaktaydı ve sultandan sonra Osmanlı’nın en önemli hanedan mensubuydu. Mustafa’nın yanında bulunanlar durumdan şüphelenmişlerdi. Mustafa çadıra doğru yöneldiği anda paşalardan ve saray erkânından bazı kişiler ‘Gitme öldürüleceksin’ dediler. Şehzâde Mustafa ise babasına olan sadakat ve güvenini aşikâr bir şekilde ortaya koyan şu cevabı verdi.
-‘Hayır babam beni öldürmez’.
Tarihçilerin anlatımına göre; Şehzâde Mustafa çadıra girdiğinde sultan babasının yerine karşısında yedi tane dilsiz cellât vardır. Ve Mustafa orada her şeyin bittiğini anlar. Yedi cellât Mustafa’yı boğazlamaya çalışırlar ama güçlü kuvvetli ve iyi bir savaşçı olan Şehzâde Mustafa, ellerinden kurtulmayı başarır.  Tam kendini çadır dışına atacağı sırada eskiden beri tanıdığı ve pek güvendiği Zal Mahmud’u görür karşısında. Gücü kuvveti herkesçe malum Zal Mahmud’un kendisine yardıma geldiğini uman talihsiz şehzade rahatlamış derin bir nefes almıştır. Ancak Zal Mahmud makam mevki vaadlerine aldanıp şehzadeye çoktan ihanet etmiştir. Zal Mahmud’un bir darbesi ile yere kapaklanan şehzadenin boğazına yılan misali dolanır ilmek. Çırpınır, direnir ancak artık tüm çabalar beyhudedir askerin gözbebeği Şehzade Mustafa; acılar içinde, sultan babasının emri ile, Zal Mahmud’un elinde son nefesini verir.
Tarihçi Hammer’e göre; oğlu cellâtların elinde can verirken Kanuni de otağdadır ve atlas bir perdenin arkasından infazı izlemektedir. Durumun farkında olan Mustafa ise “sultan babam oğluna ne yaptın” diye haykırmaktadır[5]. Bazı Türk ve Batı kaynaklarında Şehzade Mustafa öldürülürken Kanuni Sultan Süleyman çadırdan dışarıda çok uzaklardadır.
Bir nefes oğlum diyu bana himayet itmedün,
Hep hakaret eyledün, lütf-i inayet itmedün.
Akıbet katl eyledün, amma şefaat itmedün,
Neyledim, kıydın bana, devletlü sultanum baba?

Şehzade Mustafa’nın infazının ardından
7 yaşındaki oğlu İbrahim’de
Padişahın emri ile infaz edilir..

 1553 yılında yaşanan bu elim hadiseden sonra Şehzade Mustafa’nın oğlu İbrahim de ileride saltanat mücadelesine girebileceği gerekçe görülerek emir-i ahûru ile daha yedi yaşında infaz edilir[6]. Şehzade Mustafa’nın cenaze namazı orduda bulunan Kadıaskerlerin de iştirakiyle Ereğli’de kılınır ve na’şı Bursa’ya getirilerek II. Murad yakınındaki türbeye oğlu ile yan yana defnedilir.
Yaşanan bu facia herkesi büyük bir mateme boğar. Şehzadenin idamının ardından asker çadırında ağıtlar yakılıp, mersiyeler okunur. O gün yas ilan edilir, yemek yenmez, yüzler gülmez.  Asker bu faciaya sebep görülen Rüstem Paşa’nın azli ister. Bu yiğit civanmerte gönül bağlayan yeniçeriler Taşlıcalı Yahya’nın;
Meded meded ki cihanın yıkıldı bir yanı,
Ecel cellatları aldı Mustafa Hanı.
Tolundı mihr-i cemali bozuldu divanı,
Vebale koydular al ile Âl-i Osmanı.
Şiirini okuyarak teselli bulmaya çalışmışlardır.
Şehzade Mustafa’nın acı akıbeti bütün memlekette umumi bir teessür uyandırır. Adeta milli bir acı halini alan bu olay Divan edebiyatında unutulmaz akisler bırakır. Birçok şair bu olay hakkında mersiyeler yazar ağıtlar yakar. Bunların arasında bizlere hem olan biten hakkında bilgi veren hem de yaşanan acıyı en güzel ifadelerle anlatan Taşlıcalı Yahya’nın kırk elli beyitlik uzun ve hazin mersiyesidir.
Yahya Bey; bu cinayetin bütün mesuliyetini Vezir-i Âzam Rüstem Paşa’da gösterir. Şehzadeye isnat edilen ihanet mektuplarının sahteliğinden bahseden şair, “Kehle-i İkbâl”[7] Rüstem Paşa’nın rolünü şu dizelerle anlatır;
“Yalancının kuru bühtanı buğz-i pinhânı
Akıttı yaşumuzu yaktı nâr-ı hicranı”[8]
Şehzadeye son ve öldürücü darbeyi vuran ve yay kirişini boynuna dolayıp canını alan “Zal Mahmud” Yahya Bey’in şu beytine göre Rüstem Paşa’nın adamlarından biridir.
“Getürdü arkasını yîre Zâl-ı devr-i zaman
 Vücûduna sitem-i Rüstem ile irdi ziyân”[9]
Cesur şair Yahya Bey; askerle halkın bu derin üzüntüsünü de şu mısralarla ifade etmekten çekinmemiştir.
“Döküldü gözyaşı yıldızları çoğaldı figân
Dem-i mematı kıyamet gününden oldu nişan
Gırîv u nâle vü zâr ile doldu kevn ü mekân
Akar su gibi müdâm ağlamakla pîr ü cüvân”[10]
Beytin devamında Yahya Bey, Rüstem Paşa’nın idamını talep eden şu cümleleri kullanır;
“o cân-ı âdemiyân oldu hâk ile yeksan
Dirî kalan ne revâdur fesâd iden şeytan?”[11]
Üzüntüsünde samimi, sözlerinde cesur bu büyük şair Sultan Süleyman’ı bile tenkit edecek kadar ileri gidebilmiştir;
“Bunun gibi kim iş gördü, kim işitti acep
Ki oğluna kıya bir server-i ömer-i meşreb?”[12]
Yahya Bey’in bu cesur ve hiddetli beyitleri karşısında durumu Sultan Süleyman’a haber verip öldürülmesini talep eden Rüstem Paşa’ya padişahın cevabı ise şu olmuştur.
“bu makulelere kulak tutma ve intikam kastın itme”[13]
Talihsiz şehzâdenin etrafında bulunanlar da bu faciadan paylarını aldılar. Evvela iki ağasının başı vuruldu ve hizmetinde bulunanların her biri görevlerinden alınarak gözyaşları içinde sürgüne yollandı. Hatta şehzâdenin hocası olan Sürûrî Çelebi de bu olaydan sonra İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Ancak kahır ve gazaba uğrayan bir şehzâdenin hocası olduğu için ona eski görevi verilmedi. En küçük bir geçim kaynağı bile yoktu.
Şehzâdenin annesi Mahidevran Sultan ise oğlunun ölümünün ardından büyük üzüntüye gark oldu. Gecesini ve gündüzünü gözyaşlarıyla oğlunun mezarının bulunduğu türbede geçirdi. Hürrem Sultan’ın ve Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünün ardından tahta geçen II.Selim; Mahidevran Sultan’a maaş bağladı.
60 yaşındaki yaşlı padişah 39 yaşındaki evladı, ilk göz ağrısı, ciğer paresi olan Mustafa’nın ölümüyle sarsılır. Hem evlat acısı çekmek hem de ölüm emrini ağzıyla vermiş olmak yaşlı sultanı dayanılmaz acılara gark eder. İster ki; bu son olsun, Âl-i Osman bundan böyle bu tarz acılar yaşamasın.
Üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun başındaki sultan dayanmalı ve devleti ayakta tutmalıydı. Öyle de yaptı, acısını içine atarak sefere devam etti. Ancak kader yetinmeyecekti bundan sonra koca padişah iki kez daha evlat acısı ile sarsılacaktı.





[1]        İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c; II s; 402

[2]        İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 393

[3]        İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 394

[4] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c; II s; 403, Peçevi Tarihi, c; 1 s;215, Tarihi Solakzade s; 523-524, Hammer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, Nefâset Matbaası, İstanbul 1332, c; 1 s; 403
[5]        Hammer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, Nefâset Matbaası, İstanbul 1332, c; 1 s; 403

[6]        Hammer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, c; VI s; 40, ayrıca bknz Çağatay Uluçay, Taht Uğruna Baş Veren Sultanlar, Yeni Matbaa, İstanbul, 1961 s; 76

[7]        Kehle-i İkbal, bit sayesinde yükselmiş anlamına gelmektedir. Damat Rüstem Paşa’ya halk tarafından verilen bir lakabdır. Evleneceği sırada Rüstem Paşa’yı çekemeyenler cüzam hastalığı olduğunu iddaa etmiş. Kanuni hekimbaşını hemen Diyarbakır’a Rüstem Paşa’ya göndermiş. Hekimbaşı yanında götürdüğü bir kutu biti fark ettirmeden paşanın kaftanına koymuş ve bitlerin Rüstem Paşa’nın vücudunda yürüdüğünü görünce cüzam hastalığı olmadığı teşhisini koymuştur. Bundan sonra kıdem olarak yükseldiği için Damat Rüstem Paşa halk tarafından Kehle-i ikbal diye lakaplandırılmıştır.

[8]        İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 402

[9]        İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 403

[10]       İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 403

[11]       İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 403

[12]       İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 403

[13]       İsmail Hami Danişmend (2011) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi. Cilt; 2 s; 403


Taht Uğruna Baş Veren Canlar
SIRADIŞI OSMANLI ŞEHZADELERİ KİTABIMDAN....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder